6 May 2011

»Ekstralegal infaz«

Afganistan ve Irak Savaşlarının, küresel çaptaki askerî müdahalelerin ve rejim değişikliği zorlamalarının, »terörizmle savaş« dışındaki bir diğer gerekçesinin »Batı demokrasilerinin ve medeniyetin evrensel değerlerini korumak« olarak vurgulandığını anımsıyorsunuzdur. Yani hukukun üstünlüğü, demokratik ve sosyal hukuk devleti, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi değerlerin savunulmasıydı savaşların gerekçeleri.

Işte, bu gerekçelerle gerçekleştirilen müdahalelerin, demokrasinin götürüleceği (!) ülkelerde nelere yol açtığını görmek için Afganistan ve Irak’ın bugünkü durumuna bakmak yeterli: kan, gözyaşı, baskı, ölüm... Kısacası Ortaçağ koşulları. Amma velakin tüm bu savaşlar, demokrasinin beşiğini (!) de doğrudan etkiliyor ve korunmak istenilen değerlerin kendilerini erozyana uğratıyor. Xavier Solana’nın deyimiyle »iyi huylu emperyalizm« demokrasiyi ve insan haklarını koruma gerekçesiyle dünyanın her yerinde orman kanunlarını uygulayarak, Batı demokrasilerinin içini daha çok oyuyor.

Böyle olunca da, hukuk yolunu garanti etmesi gereken, hukukun üstünlüğünü koruması gereken hükümetler, »kana kan, dişe diş« gericiliğiyle hukuku ayaklar altına alıyorlar. Usama bin Ladin’in infazı, bunun en yakın örneğidir. Ama sadece hukuk dışı infaz değil, infaza Angela Merkel gibi önde gelen politikacıların sevinerek, infazı selamlamaları, burjuva demokrasilerinde artık güçlünün hakkının geçerli olduğunu göstermektedir.

Hukukun işlersiz kılınmasının demokratik toplumlar için ne anlama geleceğini en iyi hukukçular bilir. Şansölye Merkel’in televizyon kameralarına yansıyan sevinci, Almanya Yeni Hakimler Birliği’ni bir açıklama yapmaya zorladı. Birliğin 3 Mayıs 2011 tarihli açıklaması şöyle: »Usama bin Ladin’in sahiden tutuklanma çabalarına şiddetle karşı mı koyduğu, yoksa hedefli bir ekstralegal (hukukdışı) infazın kurbanı mı olduğu tespit edilmelidir. Ama öyle ya da böyle – Yeni Hakimler Birliği, onun öldürülmesine Federal Şansölye’nin, Federal Cumhurbaşkanı’nın ve Federal Içişleri Bakanı’nın utanç verici bir biçimde, altını çizerek ve kamu önünde sevinmelerini kınamaktadır.

Usama bin Ladin, Dünya Savaşları sonrasındaki en şiddetli suçlulardan birisiydi. Ancak terör örgütleri tarafından ilân edilen kirli bir savaş dahi, ayni seviyede hareket etmeyi meşru kılamaz. Tüm diğer suçlular gibi, o da mahkemeye çıkartılmalıydı – bu medeniyetin temel taşlarındandır. Bin Ladin’in hukuk devletine uygun bir davada eylemlerinin yol açtığı cezaya çarptırılması, hukuk devleti anlayışı için büyük bir gün olurdu. Ama eğer ABD hedefli bir ekstralegal infazın barbarca yolunu seçtilerse, bu da medeniyet için büyük bir yenilgi anlamına gelir.

Uluslararası alanda hor görülen idam cezası, Anayasa’mızın sunduğu değerler çerçevesi etrafında ne verilebilir, ne de infaz edilebilir. ABD’nde bile bir idam cezası ancak bir ceza davasının sonunda verilmektedir. Ama bin Ladin basitce kurşuna dizildiyse, bu, Alman politikacılar tarafından kınanması gereken ekstralegal ve barbarca bir eylemdir. Böyle olmasına rağmen, her kim ki bayan Merkel, bay Wulff ve bay Friedrich gibi, devletin üst düzey temsilcileri olarak bin Ladin’in öldürülmesinden duyduğu sevinci açıklıyorsa, o sadece etik davranmamakla kalmıyor, aynı zamanda en başta kendisinin savunması gereken çağdaş hukuk devletinin temel ilkelerine ihanet ediyordur.

Bir insanın ölümü her zaman bir faciadır. Politikacılarımız, bir insanın ölümüne sevinecekleri ve barbarlığın yerleşmesine kayıtsız kalacakları yerde, bir medeniyetin medenîliğinin, kendi düşmanlarına hangi muameleyi göstermesiyle belli olacağını anımsamalıdırlar.«


Hakimler haklı: Bin Ladin’in infaz edilmesi, aynı zamanda demokratik hukuk devletinin infaz edilmesidir. Çünkü demokratik hukuk devleti, demokrasiyi yok etmek isteyen ve hatta bunun için terör eylemlerini dahi kullanan kişiler için de her yönüyle geçerli olduğu takdirde var olabilir.

***

Geçen haftaki köşe yazıma bir eleştiri geldi. Aslında eleştiri de değil, Suriye’yi savunan, Suriye devletinin »antiemperyalist biricik ülke« olduğunu iddia eden bir yazı. Yazıyı kaleme alan şahsı tanımıyorum. Ancak bir mailgrubunda, aynı diksiyondaki yazılar nedeniyle bir kaç farklı isimle yazılar yazdığını tahmin ediyorum. Bu eleştiri yazısı konusunda söyleyecek tek bir sözüm var: kendi sınırları içerisinde yaşayan Kürtleri vatansız gören, en temel yurttaşlık haklarından mahrum bırakan, »özgürlüğü« sadece kendi taraftarlarına tanıyan despotik bir yönetimin, demokratik ve bu nedenle savunulacak – Muhabberat gibi gizli servislerin diliyle kaleme alınan yazıların da ciddiye alınacak tek bir yanı yoktur.