10 Haz 2011

Sol düşünmeyi yasaklarsa...

DIE LINKE Federal Meclis Grubu, milletvekillerine ve çalışanlarına karşı skandal bir karar aldı. Geçen gün meclis grubunda alınan kararda, »meclis grubu üyeleri olarak kendimizi Israil-Filistin sorununda tek devlet çözümü için uğraş vermemeye, Israil ürünleri için boykot çağrısı yapmamaya ve bu yılki Gazze Filosu’na katılmamaya yükümlü kılıyoruz« deniliyor.

Böylelikle, yaygın basının da yoğun baskısı sonucu, Alman solu içerisindeki temel ihtilaflardan birisi administratif yöntemlerle derinleştirilmiş oldu. Meclis grubunun bu kararında, grup başkanı Gregor Gysi’nin »istifa ederim« tehditi belirleyici oldu. Şahsen bu kararın, yaygın medyanın DIE LINKE’ye yönelik »antisemitizm« karalamasına karşı alınabilecek en aptalca, en gereksiz karar olduğunu düşünüyorum. Özellikle farklı düşünmeyi yasaklayan bir tutumun, kendisi sol olarak nitelendiren bir partide yeri olmadığını vurgulamak gerekir.

Grup yönetiminin, kararın kabul ettirilmesi için, yukarıdaki cümlenin önüne »aşırı sağcılığın ve antisemitizmin bugün ve yarın partimizde yeri yoktur. Bu nedenle DIE LINKE Meclis Grubu antisemitik düşüncelere ve aşırı sağcı eylemlere kararlı bir şekilde karşı çıkar« ibaresini yerleştirmesi, tam anlamıyla kurnazlık. Sol için olmazsa olmaz bir tavrı karar tasarısı içerisine sokarak, asıl ihtilaf konusu noktaları reddetme olanağı yok edilmiş oldu. Zaten bu nedenle meclis grubunun bir çok üyesi oylamaya katılmadı. Ama bu kararın, parti içerisindeki tartışmaları alevlendireceğini söylemek için müneccim olmaya gerek yok.

Bir kere meclis grubunun partinin politikalarını belirlemeye yarayan bir karar alması sakat. Böylece parti kurultaylarında, meşru delegeler tarafından yürütülecek tartışma ve karar alma süreci sabote edilmiş oluyor. Meclis grubu yönetimi tüm parti adına siyasî bir karar alıyor – bu kabul edilebilecek bir durum değil.
Diğer taraftan, her ne kadar Almanya’da Israil ürünlerine karşı boykotun tarihsel açıdan bir sorun yaratması söz konusu olsa da, neden böylesi bir kampanya mutlak »antisemitizm« olarak nitelendiriliyor ki? Ayrıca aralarında Hannah Arendt, Martin Buber ve Albert Einstein gibi yahudi aydınların olduğu ve bugün dahi Israil’deki bir çok solcunun yer aldığı demokratik tek devlet düşüncesi neden yanlış olsun. Ne yani, Arendt, Buber, Einstein ve bugünün Israilli solcularıda mı »antisemitik«?

Başta Gysi olmak üzere, meclis grubu yönetimi, partinin tümüne tek tip düşünce kılıfını geçirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de, kendileri gibi düşünmeyenleri »antisemitizm«le suçluyorlar. Meclis grubu, geniş personel kadrosu, milletvekilleri ve finansmanıyla kuşkusuz partinin en güçlü yapılanması. Ancak bu güç, iktidar hırsı için kullanılır ve farklı düşünenleri aparatın gücüyle cezalandırmaya yönlendirilirse, solu sol yapan en temel değerlere ihanet edilmiş olunur.

»Ulusu« ve »ulusal devleti« sorgulayan, Israil’in sadece ulusal değil, »yahudi devleti« olmasına karşı çıkan, Israil devletinin apartheid politikalarını eleştiren ve Israil’de yaşayan herkesin eşit haklı yurttaşı olacağı bir demokratik devleti savunanları »antisemitik« olarak suçlamak; yeni Gazze Filosu’nu, olası yeni Yahudi Pogromları’nın kaynağı olarak görmek, en hafif deyimle devlet aklına teslim olmak demektir. Parti içinde hararetle tartışılan ihtilaf noktalarını böylesi zehirleyeci bir adımla bitirmeye çalışmak ise, her türlü parti içi demokrasi anlayışına ters düşen diktatörce bir tavırdır.

Hükümet sosyalistleri olarak anılan reformcu solcular bu kararla zafer kazandıklarını ve arzu ettikleri SPD-Yeşiller-DIE LINKE hükümet ortaklığına bir adım daha yaklaştıklarını zannedebilirler. Ancak böylesi bir zafer, Pyrrhus Zaferi’nden başka bir şey olamaz. Ve en kötüsü, sadece partiyi değil, Almanya solunun tümünü içinden zor çıkılacak bir kısır döngüye sokacaktır. Aldığım duyumlar, parti tabanının bu karara isyan edeceği yönde. Umarım meclis grup yönetimi ve parti yönetim kurulu, parti üyelerinin sesine kulak verir. Umarım, partinin sadece Federal Meclis Grubu’ndan ibaret olmadığını ve solun en temel değerlerini ayaklar altına alan bir tavrın karşılıksız kalmayacağını idrak ederler.

***

Yarın Türkiye’de genel seçimler yapılacak. Avrupa’dan baktığımızda, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adaylarının tüm güçleriyle çalıştıklarını gördüğümüzde, göğsümüz kabarıyor, gurur duyuyoruz. Başkalarının yaptıklarıyla gurur duyulur mu diyebilirsiniz. Ama Sırrı Süreyya Önder ve Ertuğrul Kürkçü başta olmak üzere, adayların harıl harıl, yorulmak bilmez çalışmalarını gördükçe, gıpta ediyor, gurur duyuyorum. Türkiye sosyalistlerinin barışı, kardeşliği, umudu, emeği ve özgürlüğü temsil eden Blok’a sahip çıkışına, özverilerine ve söylediklerine bakarak, tek kelime ile »Helal olsun sizlere!« diyorum. Özgürlüğe giden bu ilk adımı selamlıyor, tek bir oyun dahi heba edilmemesi için herkesi görev davet ediyorum. 12 Haziran’ın umut dolu günlere açacağı kapıdan geçme dileğiyle, hepimize kolay gelsin!