Burjuva demokratik hukuk devletinin varlığının en önemli,
yani olmazsa olmaz göstergesi, basın ve fikir özgürlüğünün hiç bir gerekçe ile
engellenmeksizin, baskı ve sansür altına sokulmadan kullanılabilmesidir. Bu
özgürlüklerin kullanılamadığı bir ülke, serbest ve doğrudan seçimler
yapılabilse bile, demokratik değildir.
Elbette bu özgürlükler gökten zembille inmedi, insanlığın
uzun mücadeleleri sonucu elde edildiler. Örneğin basın özgürlüğü Amerika
Devriminden sonra 1776’da Virgina
Declaration of Rights metnine »devredilemez
insan hakkı« olarak kazındı ve 1789’da genç ABD’nin »Bill of Rights«ına alındı. 26 Ağustos 1789’da da Fransa ABD’ni
takip etti.
Fikir özgürlüğü, daha doğru bir ifadeyle fikrini açıklama
özgürlüğü de örneğin Fransa’nın 1789 tarihli »İnsan ve Yurttaş Hakları
Beyannamesi«nde »insanın en değerli
haklarındandır« diye tarif edilmekteydi.
Yüzmilyonlarca insanın yaşamına mal olan savaşların,
diktatörlüklerin, soykırımların ve esaretin deneyimiyle insanlık, çağdaş
dünyanın temel hak ve özgürlükler üzerine kurulu olması gerektiğini öğrendi.
Bunun sadece burjuva demokratik devrimleri için değil,
sosyalist devrimler için de geçerli olduğunu Rosa Luxemburg’dan duyduk. Rosa
ünlü »Rus Devrimi Üzerine« adlı makalesinde hafızalara kazınan şu satırları
kaleme almıştı: »Sadece hükümetin
taraftarları, sadece – sayıları ne kadar çok olursa olsun – bir partinin
üyeleri için tanınan özgürlük, özgürlük değildir. Özgürlük her zaman farklı
düşünenin özgürlüğüdür. ›Adalet‹ fanatizmi için değil, özgürlüğün tüm
canlandırıcılığı, iyileştiriciliği ve temizleyiciliği bu esasa bağlı olduğu ve
›özgürlük‹ imtiyaz hâline geldiğinde, etkisini yitirdiği için«.
Veya başka bir örnek verelim: nasyonalsosyalizm
deneyimlerinden sonra Batı dünyasının en ilerici anayasa metinleri arasında
sayılan Bonn Temel Yasası’nın 5. Maddesi 1. Bendi şöyle der: »Herkesin fikrini söz, yazı ve resim ile
özgürce ifade etme ve yayma ve engelsiz bir biçimde ulaşılabilen kaynaklardan
bilgilenme hakkı vardır. Basın özgürlüğü ile radyo ve film üzerinden haber
yapma özgürlüğü güvence altındadır. Sansür yasaktır«. Bu satırların
yazıldığı yıl 1949’dur.
Basın ve fikir özgürlüğünün insan hakkı olarak demokratik
ülkelerin anayasalarına kazınmasının temel nedeni, devlet gücüne karşı
kullanılacak bir temel hakkın garanti edilmesi ve kamu görüşünün gelişmesini ve
bununla bağlantılı olarak, hükümet etme ve yasama üzerine yürütülecek özgür
tartışmanın engellenmesini veya yasaklanmasını önleme amacıdır.
Tüm bunlar basın özgürlüğünün yasa üstü olduğu anlamına
gelmiyor. Yalan haber, endoktrinasyon, halklar arasında kin ve düşmanlığın
körüklenmesi, kişi ve kurumlara yönelik hakaret basın özgürlüğü kapsamında
değil. Bu nedenledir ki, özgür basın, basın etiği, haber ve yorum ayrılığı,
haber konusu üzerine birden fazla kaynaktan bilgilenmek, haberi ekonomik,
siyasî veya kişisel çıkarlar için kullanmamak, kamuoyunun eleştirel düşünce
oluşturmasına katkıda bulunmak gibi sayısız ilkeler üzerine anlaşmıştır.
Bir ülkenin demokratik, o ülkedeki basının özgür ve
objektif olup olmadığını görebilmek için bu temel hak ve özgürlükler ile basın
ilkelerine bakmak yeterlidir. Avrupa’dan Türkiye’ye baktığımızda ise,
Türkiye’nin 236 yıl geride kaldığını tespit edebiliriz. Yaklaşık 100
gazetecinin hâlen tutuklu olması, özgür basın üzerindeki baskıların artması,
tekelleşme ve hükümetin basını tek dillileştirme uğraşısı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda
yer alan »Türkiye demokratik, laik ve
sosyal hukuk devletidir« iddiasını inandırıcılıktan uzaklaştırmaktadır.
Önümüzdeki hafta 3 ayrı davada gazeteciler Türkiye
mahkemelerine çıkartılacak. KCK, OdaTV, Atılım davaları, Türkiye’deki basın ve
fikir özgürlüğünün ne denli tehdit altında olduğunu, ne denli kısıtlandığını
göstermektedir. Bu durumda herkesin sesini yükseltmesi gerekiyor, çünkü basının
özgür olmadığı bir ülkede hiç kimse özgür olamayacaktır.
1776’dan beri geçerlidir: haksızlığa karşı çıkmak,
direnmek, yurttaşlık görevidir. Bu görevin verdiği sorumlulukla bugün Taksim’de
yapılacak olan yürüyüşe katılmak ve 10 Eylül’de başlayacak olan davayı izlemek
için Almanya’dan bir heyet gelecek. Tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması,
basın ve fikir özgürlüğünün güvence altına alınması için ben de orada olacağım.
Taksim ve Çağlayan’da görüşmek üzere.