2012’nin bu son günlerinde, Roboski Katliamı’nın
yıldönümünde, iki yazarın yazdıkları gözüme çarptı. Birisi, gazetemizin
yazarlarından Delil Karakoçan’ın »Yersiz
kaygılar« başlıklı yazısı. Diğeri ise Cengiz Çandar’ın 25 ve 26 Aralık’ta
kaleme aldıkları.
Karakoçan, Kürtlerin bir kesiminde »son noktaya gelindiğine (...) giderek daha küçük şeyler için daha
büyük bedeller ödendiğine (...) umutlu olunamayacağına« dair bir eğilim
olduğunu belirtiyor ve tüm yetmezliklere rağmen bu inanışı doğrulayacak
şartların oluşmadığını, kaygıların yersiz olduğunu vurguluyor.
Karakoçan haklı. Roboskili ailelere, demokratik Kürt
hareketine, HDK içerisinde yer alan Türkiye sosyalistlerinin kararlılığına,
ODTÜ’lü öğrencilere ve en önemlisi »baldırı çıplak« Kürt halkına bakınca,
umutlu olmak için onlarca nedenin var olduğu görülebilir.
Gene de beni düşündüren bir nokta var: o da Kürtlerin bir
kesiminin »çıtayı düşürmekten« ne
anladıklarıdır.
Çandar’ın »bağımsız
Kürt devleti kavramı önümüzdeki 2013 yılında, bugüne dek olduğundan çok daha
fazla telaffuz edilecek« tespitinin, Karakoçan’ın muhtemelen kastettiği
»kesimlerin« duygularına tercüman olduğunu düşünüyorum.
Bu duygu »Bağımsız Kürdistan« arzusu olarak da ifade edilebilir. Güney Kürdistan’daki gelişmeler ise bu duyguyu körükleyen ana nedenlerdir.
Bu duygu »Bağımsız Kürdistan« arzusu olarak da ifade edilebilir. Güney Kürdistan’daki gelişmeler ise bu duyguyu körükleyen ana nedenlerdir.
Yüzyılı aşkın bir süredir ezilen, aşağılanan, hor
görülen, inkâr ve imha ile kendi topraklarında bile barınmasına izin verilmeyen
Kürtler için anlaşılabilir bir duygudur bu. Ama aldatıcıdır, zayıflatıcıdır
aynı zamanda...
Aldatıcılığı nereden baktığınıza bağlıdır. Yoksulların,
»baldırı çıplakların« perspektifinden, örneğin Güney Kürdistan’a baktığınızda
ne gördüğünüzdür bence önemli olan. Elimizi vicdanımıza koyarak soralım:
Irak’ın dünyanın en büyük petrol satıcısı ülkelerinden birisi olarak devlet
kasalarına giren yaklaşık 300 milyar Dolar’dan; Irak petrol kaynaklarının yüzde
13’üne sahip olan Güney Kürdistan yönetiminin gelirlerinden, Exxon gibi dünya
devleriyle yapılan antlaşmalardan; Süleymaniye’de, Erbil’de veya başka yerlerde
mantar gibi yükselen AVM’lerden, yaratılan zenginliklerden yoksul Kürtlere
düşen pay nedir?
Hadi payı bir yana bırakalım; Kürtler, kimilerinin iddia
ettiği gibi »sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış« bir toplum mudur? Toprakların
yüzde kaçı, toplumun yüzde kaçının mülkündedir? Topraksız köylülerin,
yoksulların Güney Kürdistan yönetiminin siyasî karar alma mekanizmalarına
katılım oranı, sosyal adaletin düzeyi nedir?
Çandar’ın 25 Aralık’taki yazısında, Peter Galbraith’dan
yaptığı »Bir bağımsız Kürdistan’ın
Türkiye’ye karşılığında sunabileceği cazip imkânların başında Türkiye’nin çok
ihtiyaç duyduğu zengin ve güvenilir petrol arzı ve hasmane bir Irak ile İran
karşısında bir tampon oluşturacak, istikrar içinde bir müttefik olması ve
dahası PKK’yı sınırlayacak bir işbirlikçi olması geliyor« alıntısını ve bir
gün sonraki yazısında yaptığı »Bölgede
bağımsız Kürdistan, (...) Türkiye’nin onayı, ABD desteğiyle mümkün olacaktır.
Gidiş o yöndedir« tespitini ciddîye alırsak eğer, »kim, kimin kaderini
tayin edecek« diye sormamız gerekmez mi?
Türkiye’nin onayladığı bir »bağımsız Kürdistan«
dolayısıyla bir »ulus devlet« olacağına göre, Kürt yoksullarının, emekçilerinin
ve Kürt olmayanların kendi kaderlerini belirleme hakkı kimin elinde olacak? Bu
açıdan bakınca, »baldırı çıplakların« lehine olan nedir: Milyonlarca Kürdün
»siyasî irademi temsil ediyor« dediği Abdullah Öcalan’ın »Demokratik
Konfederalizm-Demokratik Özerklik Konsepti«, örneğin Rojava’daki Kürtlerin elde
ettiği özerk yapılar mı, yoksa »bağımsız Kürdistan« mı?
Şahsen Rojava’ya, demokratik Kürt hareketine ve bu
hareketin taşıyıcısı olan Kürt yoksulları ile Kürt kadınlarına baktığımda, hiç
ama hiç umudumu kaybetmiyor, dik duranların Karakoçan’ın bahsettiği »eğilime«
teslim olmayacaklarına inanıyorum. Bu umudumla tüm emekçilerin ve ezilenlerin
yeni mücadele yılını kutluyor, »vatanımız yeryüzü, milletimiz insanlık« şiarının
gerçekleşeceği geleceğimize umutla bakıyorum.
Gelecek, bu anlamda »Kürdistanların« olacaktır!