»Keyiflisin bakıyorum« dedi Willy hoca. »Haberleri
okumadın mı? Dün Murat Karayılan PKK güçlerinin geri çekileceğini açıkladı.
Barışa doğru önemli bir adım atıldı. Keyifli olmaz mı insan?«. »Zaten bu adımın
geleceği belliydi« dedi, »Meşruiyetini dünyaya kabullendiren bir hareketin
yapacağı buydu. Şimdi sıra devlette. Ama, asıl zorluklar şimdi başlayacak.
Gerillanın geri çekilmesiyle barış geleceğini zannediyorsan, aldanıyorsun«
dedi.
»Elbette inanmıyorum, ama bunca zamandır asker
veya gerilla ölümlerini duymamış olmak, Kandil’de yaygın medyanın
temsilcilerini görmek, açıkçası heyecanlandırmıyor değil«. »Mücadele süreçleri
böyledir işte« dedi, »sen kalk Kürt gazeteciler PKKlilerle görüştü, gazetecilik
yaptı diye hapse at, sonra da sana bağlı medyayı bizzat Kandil’e gönder. Halk
mücadelesi böyle yapar adamı. Tükürdüğünü yalatır...«
»KCK tutuklularını yavaş yavaş bırakacaklar gibi,
ne dersin hocam?«. »KCK tutukluları zaten şartlı rehindiler. Kaldı ki
yürürlükteki yasalara bile aykırı biçimde içeride tutuluyorlar. Bu davalar
hukuken de, siyaseten de, toplumsal olarak da tüm meşruluklarını yitirdiler.
Ama beni asıl düşündüren bu değil«.
»Nedir seni düşündüren?« diye sordum. »Senin
deyiminle Fırat’ın batısının göstereceği basiret« dedi. »Nasıl yani?«. »Sürecin
bundan sonraki etabı, sokakların gücü olmadan, salt bir takım yasal
değişikliklerle devam ederek sorunun çözüleceğini düşünenler hayli fazla gibime
geliyor. Kürt hareketinin legal kesiminde de böyle olacağını zannedenler az
değil«.
»Ama hocam, sen demedin mi, bundan sonra sıra
devlette diye? Devlet ev ödevlerini yapacak ki, devamı gelsin«. »Naif olma«
diye çıkıştı, »devletin, egemenlerin kendiliğinden hak verdiklerini nerede
gördün? Süreci kendi hedeflerine bağlamaya çalışacaklar, ölümü gösterip,
sıtmaya razı edecekler. Halk kitleleri sokakta taleplerini güçlü bir şekilde
ifade etmediği müddetçe, devletin adım atmasını beklemek, keçiyi bahçıvan
yapmaktan başka bir şey değildir«.
»Tamam da, halk sokağa çıkmaktan bıkmış. Biraz da
rahat etmek istiyor. Hem hassas bir süreç. Radikalleşme, süreci olumsuz
etkilemez mi?«. »Tam tersine, rehavete kapılır, işi oluruna bırakırsan, hep
geri adım atmak zorunda kalır, verilenle yetinirsin. Asıl şimdi lokomotifi tüm
gücüyle ileriye yönlendirmek, radikal olmak gerekiyor«.
»İyi de, nasıl?«. »Ezilenlerle sömürülenleri
buluşturarak ve bu anlamda, ayrışarak«. »Yahu hocam, ne diyorsun. Asıl şimdi
birlik olmak gerekmiyor mu?«. »Evet, birlik, ama kimin birliği asıl mesele.
Bak, demokratikleşme denip duruluyor. Şimdi, ki biz sosyalistler burjuva
demokrasisine burjuvaziden daha fazla sahip çıkmak durumundayız, demokratik bir
cumhuriyet, eşit haklar, işçi hakları, cinsiyet eşitliği, örgütlenme özgürlüğü,
grev hakkı, kısacası sosyal adalet temelinde, yani ezilenler ve sömürülenler
perspektifinden bir demokratikleşme talep ettiğimizde, kim karşı çıkacak?«.
»Sermaye ve varlıklı sınıflar tabii«.
»Sınıf çelişkilerinin üzerini örtmeye yarayan bir
egemenlik aracı, ki Kürt sorunu bir yanıyla böyleydi, bu vasfını yitirince
demokratik mücadelenin sınıfsal özü ortaya çıkar. Süreç bu açıdan kitlesel Kürt
hareketinde doğal bir ayrışmaya yol açacak. Bence bu ayrışma hayırlı olacak, çünkü
herkes gerçek safını alacak.«
»Ya Fırat’ın batısı?« Güldü: »Fırat’ın batısı üç
gün sonra basiretini kanıtlama fırsatına sahip. 1 Mayıs alanlarında ezilenler
ile sömürülenlerin buluşmasını sağlarsa, Kürdistan barışının yolunu
açabilecektir. Egemenleri korkutan, 1 Mayıs’ın Newrozlaşması, halkların lehine
olan bir barışın tesis edilmesidir. Ayrışarak birleşme barış ve
demokratikleşmenin, egemenlerin gölgesindeki birlik ise yıkımın yolunu açar.«
»Ayrışarak birleşme? Nasıl yani?«. »Şimdi işim
var, onu sana daha sonra anlatırım...«