Willy hocanın söyledikleri kafamı karıştırmıştı.
»Ayrışarak birleşme« diyordu, »barış ve demokratikleşmenin yolunu açar«. Ne
demek istediğini anlamak için bir kez daha aradım. 1 Mayıs eyleminden
geliyordu. Bir iki hoşbeşten sonra, »söyle bakalım« dedi, »dilinin altındaki
baklayı çıkar«.
»Yahu hocam, geçen gün ayrışmak falan dedin ya, o
günden beri düşünüyorum. Barış ve demokratikleşmenin gerçekleştirilmesi için
ayrışmaktan ziyade, geniş toplumsal kesimlerin birleşmesi şart değil mi diye«.
Willy hoca kendine has üslupla soruya soruyla yanıt vererek »ayrışmadan
birleşme olur mu?« dedi. »Anlamadım«. Devam etti, »Toplumsal kesimlerin belirli
bir hedef için belirli bir süre beraber yürüyebilmelerinin önkoşulu, hedeften
ne anladıklarıdır. Eğer Türkiye gibi bir ülkede barış ve demokratikleşme
hedefiyle bir birliktelik oluşturmak istiyorsan, önce bu birlikteliği
oluşturacak parçaların barış ve demokratikleşmeden ne anladıklarını sorman
gerekir. Bu soruya verilecek yanıt şüphesiz sınıfsal çıkarlarca
belirlenecektir. Sınıf çıkarları da, bir kesim için birleştiriciyse, diğeri
için ayrıştırıcıdır ve doğal olan da budur«.
»Şu söylediğini biraz daha açar mısın hocam«.
Sakin bir şekilde devam etti: »Bunu çeşitli bakış açılarından ele alabiliriz.
Örneğin bu yılki İstanbul 1 Mayıs’ına baktığında ne görüyorsun?«. Burnumda
keskin gaz kokusu canlandı: »Baskı, cop, gaz, devlet şiddeti, daha ne
göreyim?«. »Ben başka şeyler de görüyorum« dedi, »bir kere ayrışmayı görüyorum.
Kadıköy’de 20. Yüzyıl’ın kalıntılarını, Taksim’e çıkmaya çalışanlar arasında ise
ezilenler ile sömürülenleri buluşturmak isteyenleri...«. İtiraz ettim, »ama
hocam, sen de mi sorunu Taksim’e indirgiyorsun. Hem Kadıköy’dekiler ›süreç
AKP’ye yarıyor‹ derken, pek de haksız sayılmazlar...«
Derinden bir iç çekti, »tarihimiz sosyalizm adına
işlenen öylesine suçla dolu ki, insanın içi parçalanıyor. Sosyalizm diye diye
aslî görevden kaçmak, sosyalizme yapılabilecek en büyük kötülük. Günümüz
kapitalizmini doğru kavramadan, sosyalizmi nasıl savunabilirsin?«. »Ne alâka
hocam?«. »Sürecin AKP’ye yaradığını söylüyorlar diyorsun ya, ona binaen...«.
»Yani?«. »Yanisi şu; Türkiye’deki kapitalist
gelişme, Ortadoğu’daki gelişmeler ve kitlesel Kürt hareketinin baş edilemeyen
direnişi, burjuvaziyi ve desteklediği siyasî formasyonları zamanın koşullarına
uymayan elbiseleri değiştirmeye zorladı. Diğer yandan artan sermaye birikimi,
yayılmacı siyaseti, yani bölgesel emperyalizmi dayatıyor. Kafkaslarda,
Ortadoğu’da ve Afrika’daki yatırımların askerî güçle güvence altına alınması
gerekiyor. Bununla birlikte Türkiye kapitalizminin, ki neoliberal
varyasyonundan bahsediyoruz, işlevselliği modern burjuva devletinin kurallarını
gerekli kıldığından, burjuvazi köhnemiş devlet yapısını yenilemeye çalışıyor. Bu
açıdan bakınca, sürecin AKP’nin işine yaradığını söylemek mümkün...«
»Bi dakka, hocam, bi dakka. Sen şimdi Neo-TKP’nin
söylediklerini tekrarlıyorsun«. Güldü, »Hayır, tam aksini iddia ediyorum.
Tarihsel bir süreç burjuvazinin işine yarıyor diye, sosyalistlerin bu sürece
karşı çıkması mı gerekiyor? Hayır! Sosyalistlerin görevi sürece karşı çıkmak
değil, müdahil olmak, sürecin ezilenler ve sömürülenler lehine evrilmesi için
mücadele etmektir. Egemenler süreci haklı talepleri en aza rıza ederek
geçiştirmeye, otoriter sömürü düzenini kökleştirmeye çalışırlarken,
sosyalistlerin yapması gereken, burjuva demokrasisinin en geniş biçimde
gerçekleştirilmesi, egemenlerin değil, halkların barışının sağlanması ve başta
Kürtler olmak üzere herkesin eşit haklara azamî ölçüde kavuşması için ezilenler
ve sömürülenler perspektifinden mücadeleyi örmektir. Unutma, reform devrimin
karşıolumu değildir. Çalışma ve yaşam koşullarını iyileştiren her reform,
sosyalizm mücadelesine yarayan bir ilerlemedir. Hele hele barışçıl bir
ortamda.«
»O zaman kim ayrışacak, kim birleşecek?«. »Ortada
değil mi? Burjuva demokrasisinin içinin boşaltılması, piyasa hakimiyeti,
otoritarizm egemenlerin çıkarınadır. Demokratik cumhuriyet, demokratik
özerklik, demokratik bir anayasa, sosyal adalet, sekülarizm, hukukun
üstünlüğünün sağlanması ise ezilenler ile sömürülenlerin çıkarına. Ayrışma,
varlıklı sınıflar ile ezilenler ve sömürülenler arasında olacak. Sınıf
çelişkileri keskinleşecek, ayrıştırıp, birleştirecek. Sadece sınıfları değil,
20. Yüzyıl’ın kalıntıları ile vatanım yeryüzü, milletim insanlık şiarıyla yeni
bir dünyayı kuracak olanları ayrıştırıp, birleştirecek. Ve böylece demokratik
sosyalizm 20. Yüzyıl’ın küllerinden doğacak. İnanmıyorsan, Kürdistan’a,
Rojava’ya, halka bak. Bak ki, demokratik sosyalizmin filizlenişini göresin.«