Perşembe sabahı, zaten geç kalmışım diye
aceleyle evden çıkarken Willy hoca aradı: »Mutlu Thanksgiving’ler...« Hoppala!
Şaşkınlıktan kekeleyerek »sana..da..« dedim. Aklım başına gelince de, »yahu hocam,
bu da nereden çıktı, Amerika’da mıyız Allah aşkına?« diye çıkıştım.
»Ne o« dedi, muzip bir kıkırdamayla,
»Thanksgiving nedir bilmiyor musun?«. »Hocam gene sabah sabah beni imtihana
çekiyorsun« dedim, »Hollywood filmlerinden öğrendiğimiz kadarıyla, Almanların
›Erntedankfest‹i gibi, arkaik bir gelenek işte«.
»Ah, ah« diye iç çekti, »Marx, ›hiç bir
şey göründüğü gibi değildir‹ derken ne kadar haklıydı. Pah! Bir de sosyalistim
diye geçinirsin«. »Hocam yapma, ne alaka?« diye itiraz ettim. »Aslında Merkel’in
koalisyon sözleşmesinin bir iki bölümü hakkında yazı yazsana diyecektim, ama
belli ki gene streslerdesin. Neyse, seni yarın ararım, ama sana tavsiyem biraz
tarih oku. Oku ki, aşmaya çalıştığımız burjuva toplumuna, burjuva devriminin
değerlerini hatırlatmamız gerektiğini anımsa. Hadi Tschüss!« deyip, telefonu
kapattı.
»La havle...«, hep böyle yapar hoca. Saate
baktım, »kahr...« treni kaçırmışım. Artık bir saat sonrakine bineceğiz deyip,
bilgisayarın başına geçtim. Google amca ile Wiki teyzeye danışmak için vaktim
vardı.
Sahiden »Thanksgiving«, yani »Şükran Günü«
arkaik, ama sıradan bir gelenek değilmiş. Kuzey Amerika yerlileri yüzyıllardan
beri »doğaya, verdikleri için teşekkür« etmek için kutluyorlarmış. 1550’lerden
sonra Kuzey Amerika’ya yerleşen beyazlar, Wampanoag kabilesinden bu bayramı
öğrenmişler ve hasat zamanının sonundan itibaren kutlamaya başlamışlar. George
Washington’da 1789’da Şükran Gününü ulusal bayram ilân etmiş.
Aslında Şükran Günü hakkında yazılacak
hayli anekdot var, ama yazımızı günümüzle sınırlamak gerekiyor. ABD’liler,
dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, Kasım ayının son Perşembe’sinde Şükran
Gününü kutluyorlar. ABD’liler arasında yaygın olan köktenci dindarlığa rağmen,
bu bayramın hayli dünyevî olduğunu söylemek gerekiyor. Dini bayramlara özgü
ritüeller yok. Aksine, hangi inançtan olursa olsunlar, (genellikle ailece) bir
araya gelip, bolca yemek yiyorlar.
Tabii masaya en başta hindi kızartması
konuyor. Vejeteryanların pek hoşuna gitmeyecek ama, istatistiklere göre sadece
Şükran Gününde, 45 milyon hindi yeniyormuş. ABD’nde her yıl yetiştirilen hindi
sayısı ise 250 milyonu aşıyor. Neyse konumuza dönelim.
Şükran Günü, tüm piyasalaştırılmış hâliyle
– perakendeciler ertesi gün yılın en büyük cirosunu yaptıklarından, Cuma gününe
»Siyah Cuma« adını takmışlar – tam bir burjuva toplumu bayramı. Ve Amerikan
devriminin, vatandaşlığın soya değil, anayasa metnine sadakatle belirlendiğinin
ilânı ile özgürlükleri içeren ABD anayasasının karakteristik sembolü. Kâğıt
üzerinde de olsa, eşitliğin sembolü yani.
George Washington 17 Ağustos 1790’da
Newport Yahudi cemaatini ziyaret ettiğinde, boşuna şu sözleri sarf etmemiş:
»Tolerans, bir kısım insanın, başka kısım insanın doğuştan kazandıkları hakları
kullanmalarına bir lütufmuş gibi müsamaha göstermesi değildir. Eşitlik,
özgürlükler ve adalet, kökenine bakılmaksızın her insanın doğuştan elde ettiği
haklardır. Ve fanatizm ile ayrımcılığın karşısında duran hükümetimiz, bu
hakların garantörüdür.«
Hoş, bugün ABD denilince akla başka şeyler
geliyor, ama burjuva demokrasisi işte böyle bir şey. Ne tuhaf, aradan iki yüz
yıl geçtikten sonra bile, bu değerleri burjuva hükümetlerine sosyalistlerin
hatırlatması gerekiyor. Keşke »demokratlar«, liberaller de böyle düşünse ve
örneğin AKP hükümetine basın özgürlüğünün önemini hatırlatsalar.
Bu akşam saat 18:00’de özgür basın
temsilcileri Galatasaray Lisesi önünde hükümete ve kamuoyuna bunu
hatırlatacaklar. Yaklaşık iki yıldır rehin tutulan gazetecilere sahip çıkanlar,
destek sunanlar, özgür düşüncenin yargılanmasına tanık olanlar – akşama
buluşmak üzere!