Federal Hükümet bu ay basına sızdırdığı
anayasa değişikliği planlarını rafa kaldırdı. Hükümet »terörle mücadele«
gerekçesi ile Alman anayasasının 35. maddesini değiştirmeyi planlıyordu. 35.
madde, Federal Hükümetin »kamu güvenliği veya düzeninin ayakta kalması (...)
için doğal felaketler veya başka facia durumunda Federal sınır polisi ile
silahlı kuvvetleri ülke içinde görevlendirebileceğini« öngörüyor. Hükümet 35.
maddenin 3. bendini değiştirerek, olası bir »terör saldırısında savunma
bakanının tek başına bir yolcu uçağını düşürme emrini verebilmesini« olanaklı
kılmak istiyordu.
Federal Anayasa Mahkemesi 2012 Ağustos’unda
böylesi »vahim bir kararı« ancak hükümetin bir bütün olarak alabileceğini
belirtmişti. Mahkemenin kararını esas alan muhalefet dolayısıyla planlar basına
sızar sızmaz eleştirilerini yükseltti. Nitekim 10 Nisan 2014 Perşembe günü
İçişleri Bakanı de Maiziére, Ekonomi Bakanı Gabriel ve CSU’lu bazı bakanlarla
bir araya gelen Şansölye Merkel, hükümetin bu planları rafa kaldırdığını
açıkladı. Sol Parti ve Yeşiller milletvekillerinin itirazı kabul görmüş gibi
görünüyordu.
Ancak aylarca kamuoyundan gizli olarak
yürütülen ve sonra basına sızdırılan bu planın uzun vadeli bir algı
operasyonunun devamı olduğunu söylemek olanaklı. Hükümet militarist deneme
balonu ile beklenen toplumsal tepkiyi tek bir alana, yani yolcu uçaklarının
düşürülmesi planına yoğunlaştırmayı başardı. Asıl amaç, planın geri kalan
kısımlarının toplumsal kabulünü sağlamak.
Savunma siyaseti uzmanlarından gazeteci
Aert van Riel, hükümetin bilinçli olarak parlamento onayı gerektiren önemli
askerî kararları tek başına alabilmek için ortam yaratmaya çalıştığını vurguluyor.
Alman barış hareketi de bu çerçevede yeni anayasa değişikliklerinin söz konusu
olacağına dikkat çekiyor ve neoliberal dönüşümün bir gereği olarak iç ve dış
siyasetin militaristleştirilmeye çalışılmasını, uluslararası hukuka aykırı
olarak kullanılacak İnsansız Hava Araçlarının Federal Ordunun hizmetine
sokulmak istenmesini eleştiriyor.
Almanya’nın, AB çatısı altında küresel
ihtilaflara müdahil olabilecek, enerji »güvenliğini« kendi gücü ile
sağlayabilecek ve ekonomik gücü ile dünya siyasetini yönlendirebilecek bir
konuma gelmeye çalıştığı uzun zamandır biliniyor. Ki 2000 yılında
kararlaştırılan »Lizbon Stratejisinin« temel amacı da bu. Ancak şu an için
gerek Almanya tek başına, gerekse de AB ile, yılda 600 milyar Doları savunma
politikalarına harcayan ABD’nin karşısında konumlanabilecek durumda değil.
AB’nin kendisine ait silahlı kuvvetler oluşturma çalışmaları, AB’nin ortak bir
»Avrupa Savunma ve Güvenlik Siyaseti« çerçevesinde »tek sesle« konuşma çabaları
ve AB üyelerine yönelik silahlanma yükümlülükleri tamamen bu çerçevede
değerlendirilmek zorunda.
Almanya
kamuoyunun geleneksel savaş karşıtlığı bu planların önünde önemli bir engel.
CDU/CSU, SPD ve Yeşillerden oluşan neoliberal cephe öz itibariyle aynı hedefe
odaklanan bir dış siyaseti savunuyorlar. Federal Ordunun ülke içinde ve dışında
operasyonlara katılabilmesi için »insan hakları«, »demokrasi«, »kadın hakları«
gibi gerekçeler ile »terörizm tehdidine karşı savunma gücü« oluşturma
propagandaları, kamuoyundaki algıları biçimlendirmek için kullanılmaktadırlar. Anayasa
değişikliğine yönelik militarist deneme balonları önümüzdeki dönemde de bolca
kullanılması pek muhtemel. Refah şovenizminin etkisi altındaki çoğunluk toplumu
böylesi bir değişime fazlasıyla yatkın. O nedenle sayısı nedeniyle parlamentoda
etkin olamasa da, küçük Sol Parti meclis grubunun rolü giderek daha önemli
olacak. En azından balonu patlatmaya yarayan iğne olarak!