Her Pazartesi akşamı Alman televizyon
kanallarının ilk haberi hâline gelen kitlesel ırkçı gösteriler, kafaları
karıştırmaya devam ediyor. Yapılan değerlendirmeler toplumsal gerçekleri
yansıtmaktan uzak yüzeysel tespitlerden ibaret ne yazık ki. Aslında soru basit:
PEGİDA vb. adları taşıyan kitlesel ırkçı hareket yeni bir olgu mu? Yanıtı da
basit: Hayır!
Pazartesi günleri Almanya’nın çeşitli
kentlerinde düzenlenen ve katılımcılarının sayısı 20 bine ulaşan kitlesel ırkçı
gösteriler, imtiyazlı coğrafyanın refah şovenisti çoğunluk toplumunda kökleşmiş
ırkçı ve yabancı düşmanı yaklaşımların ifadesidir. Doğru, bu hareket neofaşist
diye tanımlanamaz, ama neofaşizmden daha tehlikelidir.
Sorulması gereken »gösterilerin bir dalga
gibi yayılmasını sağlayan koşullar ve nedenler nedir?« sorusudur. Yanıtı bulmak
için toplumsal gerçeklere bakmak gerekir: Almanya’daki çoğunluk toplumu – aynı
Batı Avrupa’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi – 1990’larda hızlandırılan
neoliberal tedbirler ve sosyal devlet erozyonu nedeniyle derin bir travma
yaşamaktadır. Geliri ve satın alma gücünün, Avrupa ortalamasının üzerinde
olmasına rağmen, sosyal statüyü kaybetme ve yoksullaşma korkusu, çoğunluk
toplumunda reel ruh hâline dönüşmüştür. Ayrıca gösterilere katılanların
çoğunluğu öyle iddia edildiği gibi, »başarısızlar« değil, aksine durumları
gayet iyi olanlardır.
Maddi temelden yoksun iddiaların ileri
sürüldüğü, göçmen ve mülteci düşmanlığının yanı sıra, siyasetçilere, AB’ne,
kurumlara ve medyaya güvensizliğin ifade edildiği gösterilerin kitleselleşmesi,
AfD gibi sağ popülist partilerin son seçimlerde oy patlaması yapmaları ile
doğrudan bağlantılıdır.
Sağ popülizmin seçim başarıları ise, egemen
politikanın neoliberal ve militarist politikalarına dayanmaktadır. On yıllarca
uygulanan kurumsal ve yapısal ırkçı ve yabancı düşmanı politikalar, »günah
keçisi« söylemleri, »terörizme karşı savaş« propagandası ve İslam karşıtı resmi
ideoloji, sosyal devlet kazanımlarının geri alınması, burjuva demokrasisinin
içinin boşaltılması, sermaye lehine ekonomi ve mali politikaların uygulanması
ve AB Komisyonu gibi ulus devlet üstü kurumlarla parlamenter kontrolün yok edilmesi
için araç olarak kullanılmışlardır.
Şimdi ise kitlesel ırkçı gösteriler
Almanya’nın emperyalist stratejilerini ve Federal Ordu’nun modernize edilerek,
yurtdışı operasyonlara gönderilmesini meşru kılmak için kullanılmaktadır.
Burjuva medyasının gösterileri »sıradan vatandaşların anlaşılabilir
hassasiyetleri« olarak lanse etmesi bundandır. Nasıl 1993’de sığınma hakkını
anayasadan çıkarmak için neonazi saldırılarını kullanıldılarsa, bugün de
gösteriler dış politikanın militaristleştirilmesinin meşrulaştırmak için
kullanılmaktadır. İddiaya var mısınız?: Alman ordusunun DAİŞ’e karşı »savaşma«
ve mülteci yasalarında sertleşme kararı alınsın, gösteriler bıçakla kesilir
gibi bitecek.
*
Paris Katliamını, Roboskî’yi, Soma’yı,
Gezi’de düşenleri, Şengal’i, Kobanê’yi; Arîn’i, Suphi Nejat’ı, Kader’i,
Serkan’ı, Sibel’i ve daha nicelerini unutmadık. Anılarının devrimci mücadelede
yaşam bulacağı bir 2015 umuduyla...