Kürdistan’ın yangın yerine döndürüldüğü,
katliamlar ve yıkımın olağanlaştığı, ama aynı zamanda vicdanların köreldiği
bugünlerde DTK’nın kamuoyuna sunduğu Demokratik Çözüm Deklarasyonu,
beklenildiği gibi egemenlerin derin nefreti ile karşılaştı. Deklarasyonla
özerkliğin gelmeyeceğini, deklarasyonun tüm ülkeye yönelik bir tartışma metni
olduğunu herkes biliyor. Rejim zaten tam da bu nedenle nefretini kusuyor.
Otoriter-neoliberal güvenlik rejiminin
inşasını tüm hızıyla sürdüren ve faşizmin toplumsal tabanını oluşturmakta olan
egemenlerin bir deklarasyonla ikna edilemeyeceklerini, aksine sadece mücadele
ile dize getirilebileceklerini de bizler biliyoruz. O açıdan, DTK’nın »öneri ve
eleştirilere açık« olduğunu ilân ettiği deklarasyonun en başta Türkiye işçi
sınıfının devrimci güçleri arasında tartışılması son derece önemli.
Deklarasyonun eleştirel okumasını daha sonra yayınlayacağımız bir makale ile
yapacağımıza dikkat çekerek, kısaca bazı noktalara değinmek istiyoruz.
Öncelikle deklarasyonun tek başına DTK
tarafından açıklanmasının, önemli bir yapısal soruna işaret ettiğini
belirtmeliyiz. Kürdistan ve Türkiye’nin içinde bulunduğu çoklu kriz ortamı,
Ortadoğu’daki gelişmeler ve uluslararası koşullar, devrimci-demokratik
muhalefetin ortak mücadelesini zorunlu kılmaktadır. DTK-DBP ve HDK-HDP
biçiminde var olan yapılar, »bizler« ve »onlar« ikiliğini yeniden üretmekte,
ortaklaşmayı engellemektedirler. Kongreler tek çatı altında bütünleşerek
yeniden yapılanmalı ve kongrenin siyaset aracı olacak parti konseptine geri dönülmelidir.
Aynı zamanda kongrenin daha geniş kesimleri kapsayacak hâle getirilmesi
gereklidir. Kanımızca ancak böylesi bir yapılanma, özerklik tartışmalarının
daha geniş toplumsal kesimler arasında yürütülmesini örgütleyebilecektir.
Devrimci-demokratik muhalefetin meclisler
temelinde bir kongre çatısı altında ortaklaşması, farklı siyasi yapıların,
sosyalistlerin, komünistlerin, Kürdistan özgürlük hareketinin kendi
örgütlülüklerini ve özgün mücadelelerini sürdürmelerinin önünde engel değildir.
Aksine burjuva demokrasisinin demokratikleşmesi, barışın tesis edilmesi,
bileşenlerin kendi hedef ve amaçları için uygun koşulların yaratılmasını sağlayacaktır.
Ortaklaşma da belirli bir »dil birliğini« teşvik edecektir.
Dil birliği, kullanılan kavramların içeriği
açısından önemlidir. »Nasıl bir demokrasi«, »nasıl bir özerklik« sorularından
ne anlaşıldığı açığa kavuşturulmalıdır. Örneğin biz komünistler gerçek
demokrasinin ancak işçi sınıfının iktidarı ile kurulabileceğini savunuyoruz,
ama burjuva demokrasisinin koşulları altında iyileştirici her reform için ortak
mücadeleden yanayız. Merkezi yasama, yani sosyal standartlar ile temel hak ve
özgürlüklerin ülkenin her noktasında aynı şekilde geçerli olması ve demokratik
özerklik, yani yerinden özyönetim kombinasyonunun bugünden
gerçekleştirilebileceğine inanıyoruz. Merkezi yasama-Özerklik kombinasyonunun
gerçekleştirilmesinin önkoşulu ortak mücadeledir. Demokratik Çözüm Deklarasyonu
ortak mücadelenin genel hatlarına yönelik bir taslaktır, içeriğini doldurmak ve
kapsamını genişletmek ise hepimizin görevidir.