60 milyondan fazla mülteci
savaşlardan, şiddetten, felaketlerden, yoksulluktan, etnik temizliklerden ve
tüm diğer belalardan kurtulmak ve en azından hayatta kalabilmek için yollara
düşmüş durumda. İşin kötüsü, bunlar yola çıkabilecek gücü ve parayı
bulabilenler. Dünya çapında 1 milyarı aşkın insanın açlık sınırında yaşamak
zorunda bırakıldığı ve temiz içme suyuna ulaşamadıkları düşünülürse, 60
milyonun çok küçük bir oran olduğu görülebilir.
Günümüz dünyasının utancı
olan bu gerçeğin temel nedeni, bir avuç zengin azınlığın çıkarlarını korumak,
emek ve doğa sömürüsüne dayanan asalak sistemi ayakta tutmak için yürütülen
politikalardır. Yani küçük burjuva liberallerinin varlığını ısrarla reddettikleri
sınıflı toplumlar, emek ve sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkidir. Bu çelişkiye
dayanan asalak kapitalizm, şimdi de kendisinin yol açtığı sefaleti yeni kâr
olanakları yaratmak için kullanmakta, sömürüye yeni bir ivme katmaktadır.
Güncel mülteci sorunu
çerçevesinde bunu örnekleyelim: Avrupa’daki egemen sınıfların mülteci sorununu,
çoğunluk toplumlarında ırkçılığı, refah şovenizmini ve İslam düşmanlığını
yayarak nasıl egemenlik aracı hâline getirdiklerine defalarca değinmiştik. Ne
kadar ustalaştıklarını Macaristan’da görebiliriz: gerici başbakan Victor Orbán
bugünlerde »AB mülteci kotası« üzerine bir halk oylaması yaptırarak iktidarına
ve dolayısıyla yürüttüğü neoliberal politikalara toplumsal rıza almayı
amaçlıyor. Açık ırkçı söylemlerle en hayvanî içgüdüleri kışkırtılan çoğunluk
toplumları böylece »mülteci akınları« resminin ardında duran ve yaşamsal
çıkarlarını tehdit eden sorunların asıl nedenlerini göremiyorlar.
Başka bir örnek: F.
Almanya’da mülteci sorunundan en fazla kâr sağlayanlar, başta askeri-sınai
kompleks olmak üzere, sermaye sahipleridir. F. Alman emperyalizmi »mülteci
akını« gerekçesiyle savunma bütçelerini artırarak silah tekellerine yeni kâr
olanakları yaratıyor. Diğer yandan on yıllardır sürdürülen kent yaşamını
piyasalaştırma politikaları sonucunda sosyal konut alanında ortaya çıkan
yetersizlik, mültecilerin »barındırılması« gerekçesiyle gayri menkul
piyasasında devasa kâr potansiyellerini yaratmaya kullanılıyor. Böylece sermaye
piyasasındaki düşük faizler nedeniyle kârdan »zarar« eden sermayeye, konut
piyasasında bu »zararı« kompanse etme fırsatı sunuluyor.
Diğer yandan büyük bir
»mülteci ekonomisi« yaratılıyor. Mülteciler, Avrupa’ya ulaşabilmek için
şebekelere ödedikleri milyarlar bir yana, girmelerine izin verilen ülkelerde
birer sermaye birikim aracı hâline dönüşmüş durumdalar. Özel mülteci kampları,
kiralanan oteller ve büyük alanlar para basma makinası: F. Almanya’nın sadece
2015’de mültecilerin barındırılması, beslenmeleri ve »idare işlemleri« için
21,1 milyar Euro harcadığı ve bir kaç yıl içinde mülteci sayısının 3 milyona
ulaşacağını hesapladığı düşünülürse, sermaye sahiplerinin ağızlarının neden
böylesine sulandığı anlaşılabilir.
Kısacası, bu asalak, iki
yüzlü, vahşi sömürü sistemi mültecileri içine soktuğu sefaleti, hem mülteci bedenlerini
birikim aracına dönüştürmek, hem de yedek ucuz emek ordusu yaratmak için
kullanıyor. Mülteci sorununun gün yüzüne çıkardığı bir diğer gerçek budur.