Bugün F. Almanya’nın Nürnberg
kentinde önemli bir protesto eylemi yapılıyor: F. Alman devletinin bir yıldan
beri tecritte tuttuğu ATİK’li devrimcilerin ve tüm politik tutsakların serbest
bırakılmasını talep eden bir yürüyüş. Bilindiği gibi, 13 ATİK’li devrimci
Avrupalı emperyalist devletlerin AKP rejimiyle işbirliğinde gerçekleştirdikleri
bir operasyonla 15 Nisan 2015’de tutuklanmışlardı. 10 ATİK’li devrimci ve 8
Kürt siyasetçisi hâlâ tecritte tutulmaktalar.
Özellikle F. Alman
emperyalizmi Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimcilere yönelik saldırılarda başat
rol oynuyor. F. Almanya, Ceza Yasasına yerleştirilen 129 a ve b maddeleri ile
uzun yıllardan beri gerek Almanyalı, gerekse de Almanyalı olmayan devrimcilerin
mücadelesini »gayri meşru« kılmaya ve direnişi kırmaya çalışıyor. Sadece bu da
değil: imparatorluk veya faşizm döneminden kalma yasa maddeleriyle, örneğin
Ceza Yasasının 103. maddesiyle işbirliği içinde olduğu despotları ve
diktatörleri koruyor. Komedyen Böhmermann’ın bu maddeden cezalandırılması
isteniyor örneğin.
Bilhassa Kürdistanlı kurumlar
F. Alman devletinin iki yüzlü ve saldırgan politikalarını yakinen tanıyorlar.
F. Hükümetin 1993 yılında yürürlüğe soktuğu »PKK yasağı« nedeniyle
demokratik-devrimci göçmen örgütleri ve Kürdistanlı kurumlara saldırılmakta,
devrimciler kriminalize edilmekte ve tecritler gerekçelendirilmektedir. Yasal,
ama daha da önemlisi son derece haklı ve meşru biçimde eşit haklar, demokrasi
ve barış mücadelesi veren göçmen örgütleri, F. Alman devletinin »Demokles’in
kılıcı« misali kafalar üzerinde sallandırdığı maddelerle ehlileştirilmeye
çalışılmaktadır.
F. Alman emperyalizminin bu
politikaları, sadece işbirlikçisi olan AKP rejimine yönelik bir »iyi niyet«
göstergesi değil, aynı zamanda emperyalist saldırganlığın ve ülke içerisindeki
egemenlik araçlarının kopmaz bir parçasıdır. Gerici ve faşist yönetimlerle
işbirliğinde Türkiye, Ortadoğu ve dünyanın diğer bölgelerinde gerçekleştirilen
emperyalist barbarlığa, faşizme, ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı Avrupa ve F.
Almanya’da mücadele veren devrimcileri baskı ve kontrol altında tutma ve
»terör« gerekçesiyle sosyal ve demokratik hakları budama, demokratik direnişi
engelleme politikasıdır.
Kuşkusuz, devrimciler
burjuvaziden, emperyalist devletlerden icazet alacak değillerdir. Sınıf
düşmanının tüm çabalarına rağmen, devrimci mücadele meşrudur, meşru kalacaktır.
Ama bu aynı zamanda demokratik mücadeledir ve herkesi ilgilendirmektedir. Bu
açıdan Avrupa’daki Demokratik Güç Birliği Platformu’nun bugünkü yürüyüşe destek
çıkması anlamlıdır. Çünkü meşru ve haklı mücadele yürüten devrimcilere sahip
çıkmak, ilerici ve demokratik kamuoyunun, gerici saldırıları birlik ve
dayanışma içindeki mücadeleyle geri püskürtmek ise, tüm devrimcilerin
ertelenemez görevidir. Bilhassa Avrupa’daki demokratik-devrimci göçmen
örgütleri ATİK’li ve tüm diğer politik tutsakların serbest bırakılması
mücadelesine sahip çıkmakla yükümlüdürler. Egemenler tecrit ve işkencelerin
devrimcileri yollarından alıkoyamayacağı iyi bilmektedirler. Mesele, bu gerçeği
bizim yeniden bilincimize çıkarabilmemiz ve teyit etmemizde yatmaktadır.