ABD başkanı Barack
Obama’nın İran’a karşı yönelttiği suçlamalar ortalığı karıştırdı. İran’ın
bizzat ABD’nde bir »terör« saldırısı gerçekleştireceği planlarını ortaya
çıkardıklarını söyleyen dışişleri bakanı Hillary
Clinton da, »uluslararası toplum
artık İran’ı izole etmelidir« çağrısında bulundu.
Kopartılan yaygaranın nedeni, İran Devrim Muhafizları’na
bağlı olan El-Kuds-Birliği’nin,
Meksikalı bir uyuşturucu çetesine Suudî Arabistan’ın Washington büyükelçisini
bombayla öldürmesi için verdiği bir siparişin (!) ortaya çıkartılması. Üçüncü
sınıf Holywood filmleri için bile yeterli olmayan bir senaryo Batı basını
tarafından hemen yaygınlaştırılmaya başlandı.
Halbuki ABD adalet bakanı Eric Holder ile birlikte basının önüne çıkan FBI müdürü Robert Mueller »inanılmaz bir olayla karşı karşıyayız« diyerek, şüpheleri
artırıyordu. Nitekim bugünlerde ajanslara düşen haberler, ABD’nin üst düzey
politikacılarının dahi anlatılanlara pek inanmadıklarını ve »böylesi bir plan söz konusu olsa bile, İran
hükümetinin bilgisi dahilinde olduğunu gösteren hiç bir kanıt yok«
dediklerini bildirmekte. Yani senaryonun tamamiyle asparagas ve fabrikasyon bir
»terör« tehditi olma ihtimali çok yüksek, ki sahte kanıtlarla Irak’a savaş açan
ABD yönetiminin yalancılık sicili hayli kabarık.
Peki, ABD yönetimi böylesi bir senaryoya neden ihtiyaç
duydu? Kanımca bunun çeşitli nedenleri var.
Birincisi iç politikayla ilgili. ABD, seçim sürecine
girmiş durumda ve araştırmalar Obama’nın oy kaybettiğini gösteriyor.
Cumhuriyetçiler, Obama yönetiminin zayıf tutumu nedeniyle İran’ın konumunu
güçlendirdiğini iddia ediyorlardı. Şimdi İran’a karşı sertleştirilen bu tutum,
hem Cumhuriyetçilerin elindeki kozu almaya, hem de yıllardan beri İran’ın
cezalandırılması için kampanyalar düzenleyen güçlü silah ve İsrail lobilerinin
elini zayıflatmaya yarayacak.
Diğer taraftan, ikincisi, kronikleşen kitlesel işsizlik
ve derinleşen ekonomik krize karşı gelişmekte olan toplumsal direniş, Obama’nın
partisi Demokratların taban yapmasına neden oluyor. Tehdit senaryoları ve olası
bir savaş hazırlığı ile insanların dikkati başka yöne çekilerek toplumsal
direnç mekanizmaları zayıflatılabilecek.
Üçüncüsü ise, ABD, BM Güvenlik Konseyi üyeleri üzerinde
yeni bir baskı mekanizması oluşturabilecek. İran’daki Molla rejiminin
geliştirmeye çalıştığı nükleer santral programı gerekçesiyle Güvenlik
Konseyi’nde İran’a karşı yaptırım kararını bir türlü aldırtamayan ABD, »kanıtlanmış«
bir »terör« planı ile, yaptırımlara karşı çıkan ülkelerin tavırlarını
değiştirmeye zorlayabileceğini umuyor.
Ancak tüm bu umulanların çok zayıf ayaklar üzerinde
durduğunu da vurgulamak gerekiyor. Çünkü Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararı
çıkartılsa ve İran’a yönelik ambargolar sertleştirilse bile, bu adımların
İran’da herhangi bir rejim değişikliğine yol açabilmesi zayıf bir ihtimal.
Diğer taraftan da »terör hazırlıkları« senaryolarının ABD’ndeki toplumsal
protestoları ne kadar zayıflatabileceği de çok açık değil. Çünkü halkı belirli
bir süre savaş hazırlıkları ile etkileseler de, derin ekonomik krizin beklenen
yeni ve daha yıkıcı dalgalarının aralarındaki sürelerin azalacağı kesin. Her
yeni kriz dalgası, protestolara yeni canlılık verecek.
Görüldüğü kadarıyla bunlar Obama yönetimi için ikincil
değer taşıyor: ABD politikalarını yakından tanıyanlar, Obama’nın şimdi İran’ı
bir biçimde »cezalandırması« gerektiğini, aksi takdirde kendisinin
»cezalandırılacağını« belirtiyorlar.
Bu görüşe ben de katılıyorum. ABD içpolitikası açısından
Obama zor durumda ve hamle yapmak zorunda. Aynı zamanda Ortadoğu’nun yeniden
biçimlendirilmesi planları, İran’ın köşeye sıkıştırılmasını zorunlu kılıyor. Türkiye’deki
güncel İran tartışmalarını bu açıdan okumak, Türkiye ile İran arasındaki
bölgesel rekabetin arka planını görebilmek için yararlı olacaktır kanısındayım.
İran’daki Molla rejiminin savunulacak bir yanı yok.
Halkın kendi iktidarının kurulabilmesi için, İranlı Kürtler başta olmak üzere,
demokrasi güçlerini desteklemek gerekir. Ama bu destek, İran’a yönelik bir
savaş hazırlığına da karşı çıkmakla birlikte yürütülmelidir, aksi takdirde
emperyalizmin tuzağına düşmek elden bile değildir.