Bilgisayarın başına bu yazıyı yazmak için oturduğumda,
ajanslar Libya lideri Muammer Gaddafi’nin
öldürüldüğü haberini veriyorlardı. NATO birliklerinin de katıldığı »sürek avı«,
Gaddafi’nin ölümüyle sonuçlandı. Kuşkusuz bir despot olan Gaddafi’nin
öldürülmesi, Libya’da yeni bir dönemi açacak, ancak bu dönem Gaddafi’yi
aratacak mı, işte o belirsiz. Gaddafi öldürülmese, yakalanıp, bir mahkeme önüne
çıkarılsaydı, Libya’nın geleceği farklı bir yön alırdı. Ama bu bir spekülasyon.
Gelişmeleri hep birlikte göreceğiz.
Gaddafi’nin öldürülmesi haber sayfalarını doldurduğundan,
başka bir haber hemen kayboluverdi. Almanya’nın önde gelen araştırma
kurumlarından EMNİD’in yaptığı bir
araştırmayı gerekçe gösteren DIE LINKE meclis grubu, EMNİD’e göre halkın yüzde
78’i yurtdışına silah satışına karşı çıkıyor, Federal Parlamento’ya yurtdışına
silah satışını yasaklamak için toplam 16 karar tasarısı sundu. CDU/CSU, FDP,
SPD ve Yeşiller’den oluşan parlamento çoğunluğu karar tasarılarının hepsini
reddetti.
»Arap baharını« pek bir heyecanla karşılayan Almanya
hükümeti, nedense despotlara ve diktatörlüklere sattığı silahların çetelesinin
çıkartılmasından hoşlanmıyor. Bir tarafta »Arap
ülkelerinde demokrasinin gelişmesi için« elinden geleni ardına koymayan (!)
hükümet, diğer taraftan Arap dünyasında ayaklanmalara neden olan rejimleri
sonuna kadar desteklemeye devam ediyor. En son basına sızdırılan haberlerden
Almanya’nın Suudî Arabistan’a »halk
ayaklanmalarına karşı kullanılmak üzere« tank ve teçhizat sattığı ortaya
çıkınca, hükümet zor durumda kalmıştı. »Ulusal Güvenlik« gerekçesiyle bugüne
kadar silah satma kararının ayrıntıları gizlenmeye çalışılıyor.
DIE LINKE meclis grubu verdiği karar tasarılarıyla sadece
hükümetin değil, SPD ve Yeşiller muhalefetinin de gerçek yüzünü ortaya çıkardı.
Zaten Almanya’nın Libya’ya karşı başlatılan NATO operasyonlarına katılmamasını
eleştiren SPD ve Yeşiller ne denli »barış« yanlısı olduklarını göstermişlerdi.
Silah satımının yasaklanmasını isteyen karar tasarılarını reddetmekle, bunu bir
kez daha kanıtladılar.
Karar tasarılarında, Almanya’nın son on yılda sadece
Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine toplam 3,5 milyar Avro’luk silah sattığı
vurgulanmakta. Federal Hükümet 2009 yılında toplam 7 milyar Avro’luk silah
satımı sözleşmesini onaylamış. Bu arada halka kesilen kriz tedbirlerinin daha
da sertleştirilmesi istenilen Yunanistan, Almanya’nın silah satımı cirosunun
yüzde 14’lük bölümüne sahip ve yüzde 15 ile birinci olan Türkiye’den sonra
ikinci sırada geliyor. Yüzbinlerce memuru işten çıkartıp, sosyal kısıtlamalar
ve özelleştirmelerle borç batağından kurtulması (!) istenen Yunanistan’dan hiç
kimse, silahlanmada tasarruf etmesini istemiyor elbette. Sanki satın alınan
silahlar için oyuncak parayla ödeme yapılıyormuş gibi.
2003’ten 2006’ya kadar Birleşmiş Milletler Örgütü’nün
silah kontrolörlüğünü yapan ve DIE LINKE milletvekili olan Jan van Aken, satılan silahların her zaman savaşlarda ve bilhassa
içsavaşlarda kullanıldığını söylüyor. Van Aken, dünyada Alman silahlarının
kullanılmadığı tek bir ihtilaf bölgesi olduğunu vurguluyor. Örnek olarak da en
son Libya’daki »ayaklanmacıların« kullandığı Heckler+Koch hücum tüfeklerini gösteriyor.
DIE LINKE meclis grubu şu anda güncel olarak Kuzey Afrika
ve Ortadoğu’nun, içsavaşların sürdüğü ve insan haklarının masif bir biçimde
zedelendiği ülkesine Almanya’dan silah satışının yasaklanmasını istiyordu. Bu
şekilde, EMNİD araştırmasında, silah satışının yasaklanmasını isteyen yüzde
73’lük bir kesimin istemlerine de tercüman oldu.
Ancak Almanya’nın »Büyük Koalisyonu« sadece ve sadece
tekellerin istemlerini yerine getirdiğinden, halkın ezici çoğunluğunun bu
istemine kulaklarını tıkıyor. Almanya hükümeti ve en kısa zamanda görevi
devralmak isteyen SPD ve Yeşiller, pek vatanperver olarak Alman silah
tekellerinin ölüm ticaretine devam etmelerini istiyorlar – hem de, »silah sanayiindeki işçilerin iş yerlerini
koruma mükellefliği« gerekçesiyle.
Libya ve dünyanın muhtelif yerlerindeki ihtilaflar bir
gerçeği yeniden ve yeniden kanıtlamaya devam ediyorlar: Ölüm, hâlâ Almanyalı
bir usta!