Mantıklı olarak bir düşünelim: BM’de Suriye konulu önemli bir toplantı yapılacak. Dünya kamuoyu zaten 25 Mayıs Hula Katliamı nedeniyle rejime kuşku ile bakıyor. Ve tam bu sırada Hama yakınlarındaki Kubayr Köyü’nde, aralarında kadın ve çocukların bulunduğu 55 sivil (bazı haberlere göre 86) katlediliyor. Öldürülenlerin çoğu tek bir aileden. Şimdi bunun sorumlusu Esad ise, bu bir irrasyonalite, bir ahmaklık değil de nedir? Esad böylelikle, »hadi, ülkeme saldırın« demiş olmuyor mu?
Beşşar el-Esad’ı günahım kadar sevmem, ama aklından zoru
olduğuna da inanmıyorum. Bir kere olay son derece pis bir provokasyona
benziyor. İkincisi, Esad’ın hâlen halk arasında bulduğu destek, pek irrasyonel
davranmasına izin verecek gibi değil, ki bizzat Batı bunu söylüyor. Peki, o
zaman bu katliamı nasıl değerlendireceğiz? Hula Katliamı’na bakarak.
25 Mayıs’ta Hula’da 108 sivil katledilmişti. Bölgedeki
muhalif gruplar geçenlerde katliamın nasıl cereyan ettiğini, görgü tanıklarının
ifadelerine dayanarak, inandırıcı bir biçimde ortaya çıkardılar.
Anlatılanların, Almanya’nın önde gelen gazetelerinden FAZ tarafından
yayınlanarak teyid edilmesi ve Alman dışişleri bakanlığının anlatımlara itiraz
etmemesi, bu inandırıcılığın altını çiziyor.
SUK ve sözde »Özgür Suriye Ordusu«nun Hula Katliamı’nı
»rejime bağlı Şabbiha milisleri yaptı« iddialarının yalan olduğunu ortaya
çıkaran araştırmaya göre, Hula’daki olaylar şöyle gelişiyor: 25 Mayıs’ta Alevi
yerleşi bölgelerinin güvenliği için devriye gezen Suriyeli askerler bir pusuya
düşürülünce, 1,5 km uzaklıktaki taburdan yardım isterler. Çatışmalar yaklaşık
90 dakika devam eder ve çok sayıda asker ile ayaklanmacı yaşamını yitirir.
Görgü tanıkları katliamın tam bu çatışma esnasında, Cuma
namazından sonra gerçekleştiğini anlatıyorlar. Hula’da öldürülenler, yüzde 90’ı
Sünnî olan kentte yaşayan Alevî azınlığın mensupları. Yaklaşık otuz kişi, önce
Sünnî olan, daha sonra Şiîliği kabul eden bir aileden. Geri kalanlar ise ya
Alevî Shomaliya ailesinin mensupları, ya da Esad’a yakın duran bir Sünnî
milletvekilinin akrabaları. Kurbanlar yakından vurularak veya bıçaklanarak
öldürülmüşler – aynı Kubayr Köyü’ndekiler gibi. İnternette dolaşan »Hula
Katliamı videosu«nu da caniler kendileri çekmiş.
Suriye’den gelen haberlerin doğruluğu konusunda kuşku
duymak pek yanlış olmaz. Propaganda sislerinin arkasındaki gerçek resmi
görebilmek için hem farklı kaynaklara başvurmak, hem de her defasında »cui
bono«, yani kime yarıyor sorusunu sormak gerekiyor.
Böylesi farklı kaynaklardan birisi de Vatikan’a bağlı
Fides Ajansı. Dikkat edilirse Vatikan rejim ve muhalefet ayrışmasında taraf
olmamaya özen gösteriyor. Fides de SUK ve silahlı ayaklanmacıların doğruları
söylemediklerini, ülkedeki hıristiyanların bilhassa silahlı ayaklanmacılar
tarafından tehdit altında olduklarını, hıristiyanlara yönelik şiddet
eylemlerinin arttığını (öldürülenlerin arasında bir piskopos da var) ve
»fanatik aşırıların« sivillere yönelik katliamlar gerçekleştirdiklerini
bildiriyor.
Bunların yanısıra, »Suriye’de şiddetin artması kimin
işine yarıyor?« sorusunu sorduğumuza, otomatikmen jeostratejik çıkarları için
savaşlar ve işgaller gerçekleştiren NATO güçleri ve bölgedeki etkinliğini
artırmaya çalışan Arap gericiliğinin böylesi bir şiddetten çıkar umduğu
sonucuna varırız. Evet, bu bir varsayım, ama yabana atılacak cinsten değil.
Suriye’deki gelişmeleri sorguladığımıza, bir tarafta
iktidarını sürdürmek isteyen despot bir rejim, diğer tarafta da çok yönlü
stratejik çıkarlar peşinde olan NATO güçlerini ve Arap gericiliği görmekteyiz.
Barış ve demokrasi güçleri bu durumda, ne Esad’ın, ne de karşıtlarının tarafına
düşme yanlışını yapmadan Suriye halklarının yanında olma görevi ile karşı
karşıyadırlar. Suriye’deki gelişmelere sessiz kalmak, daha fazla kan
dökülmesine ortak olmak anlamına gelecektir.
Gün, Suriye halkları ile dayanışma, savaşa ve şiddete
karşı çıkma günüdür. Bilhassa komşu Türkiye’nin demokrasi güçleri ve Kürt
hareketi, olası bir Sünnî-Şiî çatışmasının bölgede yol açacağı felakete karşı
harekete geçmelidirler. Hiç vakit geçirmeden!