Okuduğunuz bu yazı gazetede yayımlandığı gün, 12 Eylül
2012 tarihinde açlık grevine başlayanlar, 67. güne girmiş olacaklar. Rahatımızı
bozup, ancak haftalar sonra durumun vehametini kavrayarak harekete geçenler
olarak, olası bir ölümde bizlerin de sorumluluk payımız olacağını hiç bir zaman
unutmamalıyız. Şahsen, zamanında harekete geçmediğim için büyük bir vicdan
azabı çekmekteyim. Ve muhtemelen bugünkü süreci ömrüm boyunca yüzüm kızararak
anımsayacağım..
Yüzü kızarmadan konuşan, vicdanı körelmiş akıl
vericilere, iktidara ve yalakalarına söyleyecek ne kaldı ki? Gene de bazılarına
bir çift lafım olacak: Yanılıyorsunuz beyler!
Kendi iradesi ile bedenini ölüme yatıranlara acımakla, »şov, bölf yaptıklarını« söylemekle,
meseleyi basit bir şeymiş gibi görmekle yanılıyorsunuz. Asıl acınacak olan
sizlersiniz. Açlık grevcileri çoktan özgürleştiler. Artık hiç bir güç onların
iradelerini kıramaz. Belki ölecek, büyük bir olasılıkla sakat kalacaklar, ama o
halleriyle hiç bir silahlı gücün yapamayacağı şekilde otoriterliğinizi,
devletinizi, vicdansızlığınızı ve yüzsüzlüğünüzü tarihe mahkûm ettirdiler. Onlar
onurlarıyla yoksul Kürt halkının hafızasına kazınırken, onursuzluk abîdesi
olmak size kaldı.
Anadilde savunma diye sunduğunuz şark kurnazı
yasakçılığınızla göz boyayabileceğinizi, Öcalan’ı lütfen izin vereceğiniz
avukat(lar)la görüştürerek, uyguladığınız düşman hukukunun kanıtı olan tecritin
üstünü örtebileceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Dünya çapında
benzersiz bir boyuta ulaşan açlık grevlerini göstermelik adımlarla geri
püskürtebileceğinizi, yaşlı-genç kadın ve erkekleri tutuklayarak halkın haklı
direnişini kırabileceğinizi, Kürt hareketini, Türkiye sosyalistlerini
ehlileştireceğinizi sanıyorsanız, fena yanılıyorsunuz.
Tecritin, bırakın altına imza attığınız uluslararası
hukuku, kendi yasalarınıza bile aykırı olduğunu bal gibi biliyorsunuz.
Demagojinize kendiniz bile inanmıyor, krizleri kontrol edebileceğinizi
zannediyor ve BM veto güçlerine dahi güya kafa tutacak derecede kendinizi dev
aynasında görüyorsunuz. Ağzınıza »Yaradanın« adını almaktan çekinmiyor, kullarınıza
rızk, ödül dağıtmayı müslümanlık sayıp, çalışmadan başkasının emeğini
sömürenleri ihya ediyor, »ailenin hakkı«
diyerek ilkel kısas hukukunu öne sürerek, Roboski Katliamı’nı, günahlarınızı
unutturmaya çalışıyorsunuz. Ama nafile. Dininizin, imanınızın para olduğunu
biliyoruz. Mankurtlara dönüşmüşsünüz, ülkeyi de Mankurtistan’a çevirmişsiniz.
Ey dindarlar, müteyeddinler: ölüme yatanlara gözünüzü
kapayıp, vicdanınız sızlamadan başınızı secdeye koyuyor, böylece »dinî
vecibeleri« yerine getirdiğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Suskun
kaldıkça günah işliyor, zalimin günahına ortak oluyorsunuz.
AKP’ne bel bağlayan, vesayet rejimini yıktığını düşünen, »yetmez ama...« diyerek destek vermeye
devam eden tuzu kuru demokratlar, liberal solcular: Erdoğan’ın demokrasiyi
getireceğini, suskun kalınca savaşın size kadar gelmeyeceğini, Burkaylarınızın,
Miroğullarınızın, Parmaksız Şemsilerinizin alternatif olabileceklerini, AKP
otoritarizminin size dokunmayacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Elindeki yağlı urganıyla tek adamlığı, küfre ramak kalan
söylemi,ateşe benzin döken politikaları, ne kadar demokrat olabileceğini
kanıtlamıyor mu? Köşeye sıkıştırılan bir kedinin neler yapabileceğini
biliyorsunuz da, şimdiye kadar olduğu gibi yaşamak istemediklerini, kırıntıyla
yetinmeyeceklerini, ölüme sessiz kalmayacaklarını gösteren baldırı çıplakların
topyekün savaşa nasıl yanıt verebileceklerini düşünemiyor musunuz?
Fena yanılıyorsunuz beyler, fena! Oğlu, kızı tutsak ve
açlık grevinde olan annelerin, kadınların gözlerine baktınız mı hiç? Kötü haber
gelecek diye yürekleri pır pır eden o kadınların kararlılığını görmüyor
musunuz? Gaz bombalarına, su sıkan polis araçlarına aldırmadan, o vahşete
rağmen sivil Cuma namazını kılmaya devam eden o iki Kürt kadınını da mı
görmediniz?
Bakın Kürdistan sokaklarına. Bakın ki, özgür halk
iradesinin nelere kadir olabileceğini görün. Gözlerinizi ayırmadan bakın
oralara ki, refahınızın, rahat yaşamınızın, özgürlüğünüzün ancak ve ancak
Kürdistan Barışı’ndan geçtiğini görebilesiniz. Bakın o insanlara, o dağda ceset
parçaları toplayan köylülere ki, Pozantılarla, gözaltılarla, bombalarla büyüyen
bir neslin sizin de kurtuluşunuz olacağını görebilesiniz.
Başka ne diyelim size? Ülkenin gerçeklerine gözlerinizi
kapatarak rahat yaşamaya devam edebileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz
demekten başka.