16 Kas 2012

Yanılıyorsunuz beyler!



Okuduğunuz bu yazı gazetede yayımlandığı gün, 12 Eylül 2012 tarihinde açlık grevine başlayanlar, 67. güne girmiş olacaklar. Rahatımızı bozup, ancak haftalar sonra durumun vehametini kavrayarak harekete geçenler olarak, olası bir ölümde bizlerin de sorumluluk payımız olacağını hiç bir zaman unutmamalıyız. Şahsen, zamanında harekete geçmediğim için büyük bir vicdan azabı çekmekteyim. Ve muhtemelen bugünkü süreci ömrüm boyunca yüzüm kızararak anımsayacağım..

Yüzü kızarmadan konuşan, vicdanı körelmiş akıl vericilere, iktidara ve yalakalarına söyleyecek ne kaldı ki? Gene de bazılarına bir çift lafım olacak: Yanılıyorsunuz beyler!
Kendi iradesi ile bedenini ölüme yatıranlara acımakla, »şov, bölf yaptıklarını« söylemekle, meseleyi basit bir şeymiş gibi görmekle yanılıyorsunuz. Asıl acınacak olan sizlersiniz. Açlık grevcileri çoktan özgürleştiler. Artık hiç bir güç onların iradelerini kıramaz. Belki ölecek, büyük bir olasılıkla sakat kalacaklar, ama o halleriyle hiç bir silahlı gücün yapamayacağı şekilde otoriterliğinizi, devletinizi, vicdansızlığınızı ve yüzsüzlüğünüzü tarihe mahkûm ettirdiler. Onlar onurlarıyla yoksul Kürt halkının hafızasına kazınırken, onursuzluk abîdesi olmak size kaldı.
Anadilde savunma diye sunduğunuz şark kurnazı yasakçılığınızla göz boyayabileceğinizi, Öcalan’ı lütfen izin vereceğiniz avukat(lar)la görüştürerek, uyguladığınız düşman hukukunun kanıtı olan tecritin üstünü örtebileceğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Dünya çapında benzersiz bir boyuta ulaşan açlık grevlerini göstermelik adımlarla geri püskürtebileceğinizi, yaşlı-genç kadın ve erkekleri tutuklayarak halkın haklı direnişini kırabileceğinizi, Kürt hareketini, Türkiye sosyalistlerini ehlileştireceğinizi sanıyorsanız, fena yanılıyorsunuz.
Tecritin, bırakın altına imza attığınız uluslararası hukuku, kendi yasalarınıza bile aykırı olduğunu bal gibi biliyorsunuz. Demagojinize kendiniz bile inanmıyor, krizleri kontrol edebileceğinizi zannediyor ve BM veto güçlerine dahi güya kafa tutacak derecede kendinizi dev aynasında görüyorsunuz. Ağzınıza »Yaradanın« adını almaktan çekinmiyor, kullarınıza rızk, ödül dağıtmayı müslümanlık sayıp, çalışmadan başkasının emeğini sömürenleri ihya ediyor, »ailenin hakkı« diyerek ilkel kısas hukukunu öne sürerek, Roboski Katliamı’nı, günahlarınızı unutturmaya çalışıyorsunuz. Ama nafile. Dininizin, imanınızın para olduğunu biliyoruz. Mankurtlara dönüşmüşsünüz, ülkeyi de Mankurtistan’a çevirmişsiniz.
Ey dindarlar, müteyeddinler: ölüme yatanlara gözünüzü kapayıp, vicdanınız sızlamadan başınızı secdeye koyuyor, böylece »dinî vecibeleri« yerine getirdiğinizi zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Suskun kaldıkça günah işliyor, zalimin günahına ortak oluyorsunuz.
AKP’ne bel bağlayan, vesayet rejimini yıktığını düşünen, »yetmez ama...« diyerek destek vermeye devam eden tuzu kuru demokratlar, liberal solcular: Erdoğan’ın demokrasiyi getireceğini, suskun kalınca savaşın size kadar gelmeyeceğini, Burkaylarınızın, Miroğullarınızın, Parmaksız Şemsilerinizin alternatif olabileceklerini, AKP otoritarizminin size dokunmayacağını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.
Elindeki yağlı urganıyla tek adamlığı, küfre ramak kalan söylemi,ateşe benzin döken politikaları, ne kadar demokrat olabileceğini kanıtlamıyor mu? Köşeye sıkıştırılan bir kedinin neler yapabileceğini biliyorsunuz da, şimdiye kadar olduğu gibi yaşamak istemediklerini, kırıntıyla yetinmeyeceklerini, ölüme sessiz kalmayacaklarını gösteren baldırı çıplakların topyekün savaşa nasıl yanıt verebileceklerini düşünemiyor musunuz?
Fena yanılıyorsunuz beyler, fena! Oğlu, kızı tutsak ve açlık grevinde olan annelerin, kadınların gözlerine baktınız mı hiç? Kötü haber gelecek diye yürekleri pır pır eden o kadınların kararlılığını görmüyor musunuz? Gaz bombalarına, su sıkan polis araçlarına aldırmadan, o vahşete rağmen sivil Cuma namazını kılmaya devam eden o iki Kürt kadınını da mı görmediniz?
Bakın Kürdistan sokaklarına. Bakın ki, özgür halk iradesinin nelere kadir olabileceğini görün. Gözlerinizi ayırmadan bakın oralara ki, refahınızın, rahat yaşamınızın, özgürlüğünüzün ancak ve ancak Kürdistan Barışı’ndan geçtiğini görebilesiniz. Bakın o insanlara, o dağda ceset parçaları toplayan köylülere ki, Pozantılarla, gözaltılarla, bombalarla büyüyen bir neslin sizin de kurtuluşunuz olacağını görebilesiniz.
Başka ne diyelim size? Ülkenin gerçeklerine gözlerinizi kapatarak rahat yaşamaya devam edebileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz demekten başka.