Özgür
basında esas üzerine tartışmalara katkıda bulunmak amacıyla son iki haftada
dostum Günay Aslan’ın yazısını irdeliyorduk. Ama gelişmeler öylesine hız aldı
ki, yetişmek na mümkün. Günay’ın yazısına sonra tekrar dönmek üzere, güncele
dair bir şeyler söylemek gerekiyor.
İnsan
okudukça gözlerine inanamıyor: Dünün kafatasçıları, bugün »milliyetçiliği«
yeren yazılar yazıyor, »Allahım,
altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, feryadı fügân
sal, köklerini kes, kurut ve işlerini bitir« bedduasına huşu içinde »âmin«
diyenler, bugün »barış«tan dem vuruyor, hatta Gülen hareketinin önde gelen
isimlerinden Hüseyin Gülerce’nin yaptığı gibi Kürtler »Ya Öcalan’ı dinlemezlerse« kaygısını dillendiriyorlar.
Liberaller,
burjuva basını olan-biteni »hayra« yorumluyor, »ha gayret, barışa az kaldı« şamatasıyla ve »Öcalan aslında şöyle, böyle dedi« spekülasyonlarıyla AKP
hükümetine övgüler düzüyorlar. Hani, biraz daha dolduruşa gelseler, neredeyse
boyunlarına kırmızı-sarı-yeşil şalları takıp, »Bijî Serok Apo« diye sokaklara
dökülecekler.
Sahiden,
ne oluyor? Roboski’nin üzerinden tam 430 gün geçmesine rağmen, katliamın
sorumlularının hâlâ ortaya çıkarılmadığı, Yüksekova’da askerî konvoyun binlerce
kurşunu havaya sıkarak kendisine yol açtığı, Van’da derneklerin kapatılması
için dava açıldığı, onbini aşkın siyasî tutsağın hâlâ rehine olarak tutulduğu
ve Kürdistan dağlarının bombalanmasına devam edildiği bugünlerde, egemenlerin
aklı başına geldi de, biz mi bir şeyleri kaçırdık?
Kızlarının
ödev kâğıtlarını gözden geçiren Karl Marx’ın, kâğıtların üzerine »De omnibus
dubitandum!«, yani »her şeyden şüphe duyulmalıdır!« notunu düştüğü rivayet
edilir. Bu motto, özellikle bilimsel bulgular için geçerlidir. Marx kızlarına, yeni
bulgular ortaya çıktığında, her şeyi yeniden gözden geçirmelerini, vardıkları
sonuçların gerçeğe uygun olup olmadığını ortaya çıkartmak için »şüphenin« yol
göstericiliğine baş vurmalarını salık verir. Çünkü, »hiç bir şeyin olduğu gibi
kalmadığına« inanmaktadır.
Bilimsel
bulgular için geçerli olanın, siyasî, iktisadî, toplumsal ve kültürel
gelişmeler için de haydi haydi geçerli olduğunu ayrıca vurgulamaya herhalde
gerek yoktur. O açıdan, egemen söyleme şüphe ile bakmak, gelişmelerin günümüzde
geldiği aşamada son derece önemlidir.
Öncelikle
şu sorulara yanıt aramak gerekiyor: Her ne kadar DTK/BDP heyetleri Öcalan ile
görüşüyor olsalar da, uzun zamandır devam eden tecrit kaldırılmış, Öcalan
aracısız ve doğrudan görüşlerini açıklayabilmekte midir? Madem devlet Öcalan’ı
muhatap kabul ediyor, o zaman kamuoyu ile doğrudan görüşmesini neden
engelliyor? Madem Öcalan »silahların bırakılmasına« muktedir de, bunun
yapmasının şartları neden sağlanmıyor?
BM
Hukuku uzmanı Norman Paech, son yazısında »Öcalan olmadan hiç bir şey olmaz«
tespitini yapıyor. Ve Norman hoca, Öcalan’ın yaptığı önerilerin, Türkiye’nin AB
üyesi olabilmesinin önkoşulu olan Kopenhag Kriterleri’nin çerçevesi içerisinde
olduğunu belirterek, bu önerilerin ne olduğunu bize anımsatıyor: Kürt ve diğer
etnik kimliklerin tanınması, Kürt dili ve kültürünün bütün toplumsal alanlarda
eşit olması, özgür siyasî faaliyet ve örgütlenme hakkının kabul edilmesi ve
Öcalan dahil, bütün siyasî mahkûmların serbest bırakılmaları.
Şimdi,
AKP hükümetinin içi boş »milliyetçilik karşıtı« söyleminden başka, bunları
yerine getirmek için herhangi bir adım attığı söylenebilir mi?
Demokratikleşmeyi, otoriterleşme ile eşanlamda gören bir hükümete inanabilmek
için bir tane neden gösterilebilir mi? Elindeki meclis çoğunluğu ile en basit
sinyalleri verebilecek bir hükümetin, her şeyi yeni anayasa ile »çözme« mantığı
ne kadar inandırıcıdır?
Peki,
daha düne kadar Öcalan için »sözde örgütün, sözde lideri« veya en hafifinden
»terörist başı« diyen bilimum burjuva ve cemaat basınının temsilcilerinin, bugün
Öcalan’ı »Kürtlere« karşı »savunuyor« olmalarına, »ya Kürtler, ya örgüt onu
dinlemezse« diye yazmalarına ne demeli? Tek şey: Bırakın Abdullah Öcalan’ı,
aracı olmadan, doğrudan ne düşündüğünü Kürt halkına da, Türk halkına da kendisi
söylesin. Bakalım o zaman Kürtler Öcalan’ı dinlemeyecek mi? Buyrun, gerçek bir
barış sürecinin gereğinin yerine getirilmesi için uğraş verin, biz de size
inanalım. Var mısınız?