ABD yönetiminin Mısır’da neoliberal dönme –
islamist devlet başkanı Mursi’yi görevden almasını »darbe« olarak
nitelendirmemiş olması, sadece ABD siyasetinde değil, İsrail’de de tartışmalara
yol açtı. Gerçi bu durum Türkiye’deki AKP hükümetini de zor durumda bıraktı,
ama AKP de eninde sonunda »büyük biraderin« dediği noktaya gelecek. Çünkü
mesele bölgedeki stratejik dengeleri ilgilendiriyor.
AKP hükümetinin dış politikadaki diğer çıkışları
olduğu gibi, Mısır’a yönelik politikası da iflasın eşiğinde. Uluslararası
gözlemciler bölgedeki krizde asıl kaybedenin AKP hükümeti olduğu görüşündeler.
Görüldüğü kadarıyla AKP hükümeti bu gerçeği anlamamakta direniyor ve hâlâ
arabayı son sürat duvara doğru sürmeye devam ediyor.
Perşembe günü basında yer alan haberler, hem
ABD’nin yıllık 1,3 milyar Dolarlık hibeye devam edeceğini, hem de Suudi Arabistan,
Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerinin Mısır’ın yeni yönetimine toplam 12
milyar Dolar yardımda bulunacaklarını bildiriyordu. Bu haberler, İsrail’in
Mısırlı generaller lehine başlattığı girişimin başarılı olduğunu teyit
etmektedirler.
İsrail, ABD siyasetinde »Mısır’da darbe oldu mu,
olmadı mı« tartışmaları başlar başlamaz müdahalede bulunmuş ve bizzat başbakan
Netanyahu, savunma bakanı Yaalon ve ulusal güvenlik danışmanı Amidror üzerinden
ABD yönetiminin Mısır’daki darbeye »darbe« dememesi için uğraşmıştı. Çünkü
Beyaz Saray’ın resmen »darbe« tanımlaması yapması, ABD Kongresinin anında 1,3
milyarlık hibeyi durdurması kararını almasını zorunlu kılacaktı. Bilindiği
gibi, 1979’da İsrail ve Mısır arasında imzalanan barış antlaşmasından bu yana
her yıl 1,3 milyar Dolar Mısır ordusuna gönderilmekteydi ve bunun tek önkoşulu,
ordunun darbeye teşebbüs etmemesiydi. Nitekim ABD yönetimi, nasıl Mübarek’in
bir darbe sonucu görevden alınmasını »darbe« olarak nitelendirmediyse, Mısır
ordusuna verilen hibenin kesilmesinin de »ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına
uygun olmayacağı« gerekçesiyle »darbe« tanımını yapmama kararı aldı.
Gerçi cumhuriyetçilerin eski başkan adayı McCain
ABD’ndeki »darbe« tartışmalarını devam ettirmeye çalışıyor, ama ABD’nin Mısır’a
yönelik siyasetinde bir değişimin olması pek beklenmiyor. Beklenmiyor, çünkü
İsrail’in bu konuda ne denli belirleyici olduğu biliniyor.
Zaten İsrail ne Mübarek döneminde, ne Mursi’nin
başkanlığında, ne de şimdi Mısırlı generaller ile olan sıkı işbirliğinin
tehlikeye girdiğini düşünmedi hiç. Aksine, açık antisemitik Müslüman
Kardeşlerin adayı olan Mursi ile bile ortak çıkarlar buldu, işbirliğini devam
ettirdi. Hatta Mısır ordusunun 1979 antlaşmasıyla askerî birliklerden
arındırılmış bölge olan Sinai yarımadasında Mursi’nin emri ile »islamist
teröristlere« karşı askerî operasyonlar yapmasına izin verdi.
Mısır, Mursi döneminde de Gazze Şeridine yönelik
olan ve İsrail’in çıkarlarını kollayan politikasından vazgeçmemişti. Mısır
ordusu kısa bir süre önce, gene Mursi’nin emriyle, Gazze-Mısır sınırında
bulunan onlarca kaçakçı tünelini yıkmıştı. Alman FAZ gazetesi Perşembe günü,
Maan Haber Ajansı’na dayandırdığı bir haberinde, Mısır ordusunun önümüzdeki
haftalarda Sinai yarımadasında büyük bir askerî operasyona hazırlandığını bildiriyordu.
İsrail tüm bu nedenlerden dolayı Mısır’daki
üniformalı kapitalistleri »koruması« altına alıyor ve ABD’nin hibeye devam
etmesi için bastırıyor. Arap despotlarının 12 milyarlık yardımlarının da
İsrail’in isteği üzerine yapıldığı aşikâr.
Bu gelişme bir kez daha neoliberal dönme –
islamist hareketlerin ne İslam ile, ne de demokrasi ile bir dertlerinin
olmadığını gösteriyor. Yıllarca İsrail düşmanlığını ve antisemitizmi
kitleselleşme için kullanan Müslüman Kardeşlerin, Arap halkına büyük acılar
çektiren İsrail devlet politikalarının destekçisi olması, neoliberal dönme –
islamistlerin gerçek yüzünü ifşa ediyor.
Müslüman Kardeşleri, Enhadası, AKP’si ve Gülen
hareketiyle var olan bütün neoliberal dönme – islamist hareketler, kilisenin
egemenliğinin devamı için »şeytanla« yatağa giren engizisyon rahiplerinden hiç
farklı değiller. Ha yüzlerce yıl önce, ha şimdi: inancı, iktidarı için
kullananların »şeytanlık« yaptıkları gerçeği hiç değişmiyor. Parayı tanrı,
borsayı mabet hâline getiren bu hareketler İslam’ı araç olarak kullanmaya devam
ettikçe de, hiç değişmeyecek.