Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın önerdiği dört
konferanstan sonuncusunun hazırlıkları sürerken, böylesi bir soru da nereden
çıktı denilebilir. Ancak Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu üçgenindeki gelişmeleri
biraz dikkatli okur isek, o zaman Kürt halkının bütünü için son derece önemli
bir soru ile karşı karşıya olduğumuzu görmek zorundayız.
Gelecek ay Güney Kürdistan’da yapılacak olan
konferansı örgütlemek için oluşturulan komitede dört parçadan farklı Kürt
kurumları temsil ediliyor. Kısacası Kürtlerin gelecekte nasıl yaşayacaklarını
»söyleyecekleri« ve meşruiyetinden kuşku duyulmayacak bir konferans
gerçekleştirilecek.
Görüldüğü kadarıyla hemen hemen bütün Kürt
kurumları bu konferansta Kürtlerin »ulusal« birliğinin sağlanabileceği umudunu
taşıyorlar. Kimi Kürt aydını, 21. Yüzyıl’ın »Kürt Yüzyılı« olacağını söylüyor.
Dünya ve Ortadoğu konjonktürüne baktığımızda, bu söylemin ne denli gerçekçi bir
söylem olduğunu teslim etmeliyiz.
Ancak, bu söylemin bütün Kürt kurumları için aynı
anlamı taşıdığı hayli şüpheli gözüküyor. Bu da son derece normal, çünkü yoksul
bir Kürt ile zengin Kürt’ün kafasında şekillenen »Kürt Yüzyılı« birbirlerinden
tamamen farklı.
Güney Kürdistan cephesinden – bilhassa Güney
Kürdistan’daki egemen sınıf açısından – bakıldığında, enerji kaynakları ve
enerji nakil hatlarının yaratacağı »zengin Kürdistan« görünüyor. Hatta (elbette
komşularının oluru ve koruması altında) petrol gelirleri ile tam bir rant
devletine dönüşecek »bağımsız Kürdistanı« bile ufukta görmek olanaklı.
Burada Kerkük valisi Dr. Necmettin Kerim’in
gazeteci Ruşen Çakır’a 22 Ocak 2013’de verdiği mülakatta söylediklerini
anımsatmamız gerekiyor. »Bağımsız Kürt devleti kaçınılmaz« diyen Dr. Kerim
şöyle devam ediyordu: »Her ülke Kürt sorununu kendi başına çözmelidir. Her
ülkenin şartları farklı. (...) Azerbaycan örneği ortada: İran Azerbaycan’ında
daha fazla Azeri yaşamasına rağmen Azerbaycan bağımsızlığını ilân etti diye
onlar da bağımsızlık arayışına girmiş değiller. Eğer İran Azerbaycan’ında
yaşamak istemeyenler varsa Azerbaycan’a gidebilir. Aynı şey Türkiye Kürtleri
ile Irak Kürdistanı arasında da yaşanabilir.«
Kısacası Güney Kürdistan yönetimi, Barzani
yönetimi altında bağımsız bir Kürt »ulusal devleti« oluşturabilme yolunda diğer
parçalardaki Kürtlerin aynı haktan feragat etmeleri gerektiğini söylüyor. Ve
gerek Türkiye karar vericileri, gerekse de Batı böylesi bir »çözüme« olurlarını
verebileceklerini defalarca gösterdiler.
Peki, Güney Kürdistan için gösterilen »anlayış«,
Rojava için de gösteriliyor mu? Elbette hayır! Hayır, çünkü Rojava Kürtleri
kendi geleceklerini şekillendirmek, iç savaş koşullarında sivil halkı korumak
ve elde edilen özgürlükleri güvence altına almak için demokratik özerkliklerini
ilân ettiler. Güney Kürdistan’ın bağımsızlaşması planlarına hayır demeyen
Türkiye ve ABD karar vericileri ise, tek ağızdan Rojava’da böylesi bir yapıyı
kabul etmeyeceklerini açıklıyorlar. Barzani yönetiminin hâlen devam eden Rojava
siyasetine baktığımızda da, Barzani yönetimi ve ona yakın duran siyasî güçlerin
Türkiye ve ABD yönetimleri ile aynı noktada buluşmuş olduklarını
görebilmekteyiz.
Sonuç itibariyle Rojava’da demokratik özerkliğin sadece
Öcalan önderliğindeki kitlesel Kürt hareketi ve Kuzey Kürtlerince desteklendiği
ortada. Hani niyet okumaya yeltelensek, Güney Kürdistan yönetiminin Rojava’daki
demokratik özerkliği »bir kaşık suda boğmaktan« geri durmayacağını iddia
edebiliriz. Nitekim insanî yardımlar için dahi sınırların kapatılması,
zorluklar çıkartılması vs. bu iddiayı destekliyor.
Tabii ortada bir de paradoks var. Öyle olmasını
istemese de, Esad rejiminin varlığı bir noktadan sonra Rojava’daki demokratik
özerkliğin güvencesi. Çünkü ne Türkiye, ne de ABD rejimi alaşağı etmenin tek
çaresi olan ülke işgalini (henüz) göze alamıyor. Şimdilik islamist terör
gruplarını destekleyerek Rojava’ya hakim olmaya çalışıyorlar. Bu çerçevede
örneğin AB’nin yarın Hizbullah gibi PYD’yi de terör listesine almasına şaşmamak
gerekiyor.
Şimdi böylesi bir durumda,
Rojava’yı tamamen farklı değerlendiren Kürt kurumları bu »ulusal« birliği nasıl
oluşturacaklar? Rojava’yı kendi planları için engel olarak gören Güney
Kürdistan yönetimi ile Öcalan’ın demokratik konfederalizm konseptini savunan
kitlesel Kürt hareketi aynı birliğin neresinde yer alabilecekler? Ve en
önemlisi, Rojava kurban edilerek oluşturulacak bir »ulusal« birlik, Kürtlerin
yararına olacak mı? İşte konferansın yanıt bulması gereken asıl soru budur: Rojava
mı, »ulusal« birlik mi?