Almanya yeni parlamentosunu seçti ve partiler
yelpazesini tarihsel bir sarsıntıyla yeniden kardı. Şansölye Merkel görevine
devam edecek, ama Federal Parlamentonun kurulduğu günden bu yana her zaman
hükümet ortağı olan liberal FDP’nin tarihin sayfalarına gömülmek üzere
olmasından dolayı kendisine yeni bir ortak seçmek zorunda kalacak. Bu sefer
olmasa da, önümüzdeki dönemde FDP’nin rolünü üstlenmeye aday yeni parti, sağ
popülist »Almanya için Alternatif« (AfD) olacak gibi. AfD parlamentoya
giremedi, ama varlığıyla CDU ve CSU’nun daha da sağa kaymasına neden olacak.
Seçimler neoliberal cephenin bir diğer birliğini,
yani SPD ve Yeşiller koalisyonunun olanaksızlığını ortaya çıkardı.
Sosyaldemokrasinin, CDU/CSU-FDP birlikteliğinin sadece »renk farkı« olan
kırmızı-yeşil stratejisi yenildi. Kapitalist dünyanın merkez ülkesi Almanya’nın
yurttaşları imtiyazlı coğrafyada yaşadıkları bilinciyle »orijinal istikrarı«
seçtiler. Ama aynı zamanda da neoliberal cephenin bütün bileşenlerini yeni
koalisyon denemelerine zorladılar.
Almanya solu DIE LINKE geçen seçimlere nazaran
hafif oy kaybetmesine rağmen Almanya’nın üçüncü büyük partisi olarak yeniden
parlamentoya girdi ve gene neoliberal cephe karşısında tek muhalefet partisi olmaya
aday. Aslında sosyaldemokrat bir şansölyenin seçilebilmesi aritmetik olarak
olanaklı, ama gerek SPD, gerekse de Yeşiller DIE LINKE ile federal düzeyde
birlikte çalışmak istemiyorlar. Aynı anda yapılan Hessen eyalet parlamentosu
seçimlerinde de tekrar meclise girmeyi başaran DIE LINKE, ülkede siyaset
değişikliğini sağlayacak en güçlü aday olmasına rağmen, bunu birlikte
gerçekleştirebileceği bir partnere sahip değil.
Yeni parlamentodaki oy ve sandalye dağılımı şöyle:
CDU/CSU yüzde 41,5 ve 311 sandalye; SPD yüzde 25,7 ve 192 sandalye; DIE LINKE
yüzde 8,6 ve 64 sandalye; Yeşiller yüzde 8,4 ve 63 sandalye.
SPD son seçimlere nazaran (%23,0) oylarını biraz
artırabildi, ama federal seçimlerdeki en kötü sonuçlarından birisini elde etmiş
oldu. Gerhard Schröder dönemindeki politika değişikliği ile neoliberal cepheye
geçen SPD hâlâ temel seçmen tabanında hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor.
Taraftarlarının bir kısmını DIE LINKE’ye kaybeden SPD, »yeni orta« olarak adlandırdığı
toplumsal katmanlar arasında, bu katmanların sınıfsal çıkarlarını temsil eden
CDU’ya karşı mevzii kazanamadı.
Fukuşima Felaketi ile önemli bir toplumsal destek
elde eden Yeşiller, FDP ile liberal iktisat politikaları konusunda yarışmaya
girmeleri ve CDU’ya göz kırpmaları nedeniyle büyük hüzün yaşadılar. Merkel’in
»Almanya’nın istikrar için güçlü hükümete ihtiyacı var« diyerek büyük koalisyon
sinyali vermesi ile CDU-Yeşiller rüyaları da bitti gibi görünüyor. Ancak
Yeşiller yönetimi her defasında yeterince oportünist olduğunu gösterdiğinden,
mutlaka »olmayacak« demek de yanlış bir analiz olur.
Sonuç itibariyle Almanya’daki seçimlerin refah
şovenizminin bir zaferi olduğunu vurgulamak gerekiyor, çünkü neoliberal iktisat
politikalarını, sosyal hakların kısıtlanmasını, tasarruf paketlerini ve
militarist saldırganlığı temsil eden siyasî söylemi kullanan bütün partiler
Alman seçmeninin desteğini alabildi. SPD ve Yeşilleri muhalefet içerisinde
saysak dahi, CDU/CSU, FDP ve AfD’nin aldıkları oy toplamı yüzde 52’nin
üzerinde. Bu aynı zamanda CDU/CSU’nun yanı sıra SPD ve Yeşiller üzerinde de sağ
popülizmin baskısının artacağını, diğer taraftan ise, bilhassa SPD ile 140
yıldan uzun bir süredir aynı »yatağı« paylaşan sendikalara sosyal hakların
ancak »sol« bir hükümet kurulabilirse savunulabileceğini gösteriyor. Bu
gerçeğin sendikaların DIE LINKE’ye karşı uyguladıkları boykot politikasında
değişime yol açıp açmayacağını zaman gösterecek.
Belli olan tek şey var: o da, AB üyesi ülkelerin
içerisinde bulunduğu ekonomik ve malî krizin tek kazananı Almanya olduğu
müddetçe ve AB Almanya’nın »iç pazarı« kalmaya devam ettikçe, Alman seçmeni
refah düzeyini koruyacak hükümetleri seçecektir – hem de komşu halkların
aleyhine olacağını bilerek ve isteyerek!