Bundan 70 yıl önce, 27 Ocak 1945’de Kızıl
Ordu başta Auschwitz olmak üzere Polonya’daki üç toplama kampında bulunanları
özgürleştirmişti. 1940 – 1945 yılları arasında sadece Auschwitz’de en az 2,8
milyon insan katledilmişti. Auschwitz bugünkü kuşaklara Alman faşizminin vahşi
yüzünü hatırlatan en önemli sembollerden birisi hâline geldi. Buna rağmen
Polonya hükümeti bu yıl yapılacak olan anma etkinliklerini tarihsel gerçekleri
ters yüz etmek için kullanacak.
Polonya’daki gerici ve Leh milliyetçisi
hükümet, anma etkinliklerine Almanya cumhurbaşkanı Joachim Gauck başta olmak
üzere, NATO ülkelerinin devlet ve hükümet başkanlarını davet ederken,
Auschwitz’i kurtaran ve Hitler faşizminin yenilgiye uğratılmasına en fazla
katkıyı sağlayan Sovyetler Birliği’nin ardılı olan Rusya’nın devlet başkanı
Wladimir Putin’i davet etmedi.
Elbette Putin ne Sovyetler Birliği’nin, ne
de savaşın asıl yükünü taşıyan Sovyet insanları ile Kızıl Ordu’nun resmî
temsilcisi değil. Aksine, Putin Rusya’daki kapitalist restorasyonu hızlandıran
sermaye fraksiyonlarının temsilcisi, belki de en önemli aktörlerden birisi.
Ancak, nasyonalsosyalist Almanya’nın hukuki ardılı olduğunu kabul eden ve bugün
yeniden »dünya gücü« olmaya çalışan emperyalist Almanya Federal Cumhuriyeti’nin
en üst düzeyde temsil edildiği bir anma etkinliğinde Rusya’ya yer verilmemesi,
tam anlamıyla siyasî ve ahlaki bir skandaldır.
Aslında bu adımı egemenlerin rövanşizmi
olarak nitelendirmek gerekiyor. Sovyetler Birliği’nin, daha doğrusu dönemin tek
sosyalist ülkesinin, yani işçi sınıfı iktidarının büyük kayıplara ve tarifsiz
acılara rağmen Polonya’yı faşizmin pençesinden kurtarmış ve Avrupa’da faşist
barbarlığa nihâyet vermiş olması, 70 yıl sonrasında dahi burjuvaziyi ve genel
olarak kapitalist ülkeleri rahatsız etmektedir. Tüm eksikliklerine rağmen,
dünyayı kan gölüne çeviren faşizmi dize getirenin ve emperyalist planları boşa
çıkaranın sosyalizm olduğu gerçeği unutturulmak istenmektedir. Sovyetler
Birliği’nin faşizme karşı verilen mücadelede 27 milyon yurttaşını kaybettiği
gerçeği, tek kelime ile anılmamaktadır.
Bu yaklaşım Batı emperyalizminin Doğu
Avrupa politikalarından bağımsız ele alınamaz. Baltık ülkeleri, Polonya ve
Ukrayna’daki yeni burjuvaziyi kendilerine bağlayan ABD ve AB emperyalizmleri,
Rusya’yı NATO stratejileri çerçevesinde dünyanın muhtelif bölgelerinde
körükledikleri ihtilaflarda kendi yanlarına çekmek için ellerindeki tüm kozları
oynamaya çalışmaktadırlar. Rövanşizm hem bu açıdan, hem de hâlâ korktukları
sosyalizm hayaletinden ebediyen kurtulmak için kullanılan bir araç hâline
getirilmiştir. Bu aynı zamanda, geleneksel Rus düşmanlığı ile birlikte Polonya
ve diğer ülkelerdeki sermaye diktatörlüklerini sürdürmeye yarayan bir egemenlik
aracıdır.
Egemenlerin tarih rövanşizmi ve sosyalizmi
karalama çabaları boşuna. İnsanlık, faşist barbarlığa karşı en etkin mücadeleyi
verenleri unutmadı henüz. Komünistler var olduğu müddetçe de, Kızıl Ordu’nun ve
Sovyet insanının faşizmi yenilgiye uğratması unutulmayacaktır.