Mısır’da bilinen hikâyedir: Nil kıyısında
dolaşan akrep, bir kurbağayı yakalar. Zehirli iğnesinden ürken kurbağa, akrebin
sorusuna şaşırır: »Beni karşı kıyıya geçirir misin?«. Şaşkın kurbağa kekeler:
»Ama... ya beni yarı yolda öldürürsen?« diye. Akrep güler, »Olur mu öyle şey?
Sen ölürsen, ben de boğulurum ya« der. Kurbağa çaresiz akrebi sırtlayıp,
yüzmeye başlar. Tam nehrin ortasına geldiklerinde, akrep iğnesini kurbağaya
batırır. Ölmek üzere olan kurbağa sorar: »Neden?«. Boğulmaya başlayan akrep ise
yanıt verir: »Nasıl unutursun birader, burası Ortadoğu«.
Homo sapiens sapiens’in Afrika’dan çıkıp,
dünyanın dört bir yanına dağıldığı göç yollarının merkezinde olan ve
medeniyetler beşiği olarak adlandırılan Ortadoğu’nun bir »Cennet Bahçesi« olmak
yerine, bir »Şeytan Üçgenine« dönüşmesinin nedenini herhalde bu hikâyeden daha
güzel anlatabilen yoktur. Bölgede binlerce yıldır zor ve şiddeti tekelinde
tutan egemenler, kendilerine dahi zarar verecek derecede özlerini hep ortaya
çıkarmışlardır. Bu açıdan Ortadoğu’nun elbette sınıflar savaşımı olan tarihini,
»irrasyonaliteler tarihi« olarak da nitelendirmek, pek yanlış olmaz.
Mısırlıların hikâyesi, aynı zamanda
Ortadoğu hakikatinin tercümesidir. Ezilen ve sömürülenlerin bu hikâyeden
çıkartacakları tek ders ise, kendi öz güçlerinden ve aralarında oluşturacakları
dayanışmadan başka hiç bir şeye güvenemeyecekleri gerçeğidir. Ve kendilerini
dahi yakacak derecede yangın çıkarma potansiyeline sahip olduklarını binlerce
kez kanıtlayan egemenlerin irrasyonalitesine güvenmenin, kendi sonlarını
hazırlayacağını.
Ancak irrasyonalitenin sadece Ortadoğu ile
sınırlı olduğunu düşünürsek, fena halde yanılmış oluruz. Aksine, egemenler
çıkarlarını kollamak için tüm dünyayı »Şeytan Üçgenine« çevirmek üzereler.
Güncel Ukrayna krizi bunun en bariz örneğidir.
Kısa bir süre önce, Aralık ayında,
Almanya’nın devlet, bürokrasi ve ekonomi elitleri olarak nitelendirilebilecek
ve aralarında eski şansölye Gerhard Schröder gibi isimlerin bulunduğu bir grup,
»Rusya ile yeni esneklik politikası gerekli« başlığı altında bir çağrı
yayınlamışlardı. Her ne kadar bu çağrı öncelikle Rusya ile iktisadî ilişkide
olan tekellerin çıkarlarını kollamaya yönelik olsa da, irrasyonel davranışların
yeni bir büyük savaşa yol açacağı kaygısıyla kaleme alınmıştı.
Çağrıyı imzalayanlardan savunma bakanlığı
eski müsteşarı Walther Stützle, bir televizyon kanalına verdiği demeçte,
»muhtemelen büyük bir savaşın arifesindeyiz« diyerek, bu kaygıyı dile getirdi
ve Batı’nın Ukrayna’ya silah göndermesinin tehlikeli sonuçlara yol açacağını
söyledi. Bir komünistin, emperyalist bir devletin müsteşarına hak veriyor
olması, tuhaf gelebilir, ama Alman devletinin işleyişini iyi bilen Stützle’nin
kaygılanmakta haklı olduğunu söylememiz gerekiyor. Ondan farkımız ise,
emperyalist savaşların ilân edilmemişten, ilân edilen bir Üçüncü Dünya Savaşına
dönüşmesini engellemenin tek yolunun, kapitalizme karşı savaş vermekle olanaklı
olduğunu vurgulamaktır. Ancak işçi sınıfının iktidarı dünyayı yok olmaktan
kurtarabilir. Bu gerçeği kabullenmek istemeyenler ise, »kurbağa« kalmaktan
kurtulamayacaklardır.