7 Haziran seçimlerinde elde edilen
başarının muhalif kesimler arasında yol açtığı rahatlama, rehavet ve burjuva
demokrasisinin karikatüründen ibaret olan T.C. parlamenter sistemine duyulan
anlaşılmaz güven, Suruç katliamı ile çok acı bir şekilde cezalandırıldı.
Kapitalist devlet ve burjuvazinin sınıf tahakkümü, kendilerini salt seçim
sonuçlarıyla sınırlandırmayacaklarını Suruç’ta bir kez daha kanlı bir biçimde
kanıtladılar.
Enternasyonalist bilinçle ve sosyalizme
olan sarsılmaz inançlarıyla Kobanê’nin yeniden inşasına katılmaya hazırlanan
genç sosyalistlerin katilleri bellidir: Kapitalizm ve Türkiye burjuvazisi.
Duyulan haklı hiddet ve tepkilerin tek kişi veya partiye, yani adıyla Erdoğan
ve AKP’ye yönlendirilerek kişiselleştirilmesi, asıl faillerin görülmemesine yol
açar ve katliamın temel nedenleri olan kapitalist sömürü ve emperyalist
yayılmacılığın üzerinin örtülmesine hizmet eder. Bu ise, verilmesi gereken asıl
mücadelenin hedefini şaşırmasına.
Suruç’ta katledilen gençlerimiz,
coğrafyamızdaki devrimci hareketin birer onur abideleri olarak tarihe
geçmişlerdir. Şairin deyişiyle, »ipin, kurşunun rağmına...« proletarya
enternasyonalizminin gereklerini yerine getirmeye giderken katledilen
insanlarımızın ailelerine, yakınlarına ve yoldaşlarına baş sağlığı diliyoruz.
Yoldaşları, katillerden hesap sormak için verilecek mücadelede her daim
yanlarında olacağımızı bilmelidirler.
Suruç katliamı, Anadolu-Mezopotamya
coğrafyasının komünistlerine, sosyalist ve devrimcilerine ortak mücadeleyi
ivedilikle örme görevini, acılarımıza yeni acılar katarak bir kez daha
anımsatmıştır. 21. Yüzyıl’da çağdaşı olduğumuz emperyalist-kapitalist dünya
sistemi gerçekliği bizlere, 20.Yüzyıl’daki ayrışmaları aşma ve en önemlisi işçi
sınıfının bilimsel dünya görüşünün, Marksizm-Leninizmin bayrağı altında
ortaklaşmamızı dayatmaktadır.
Bugün, Gezi ve Kobanê direniş ruhlarını,
metal işçilerinin kendiliğinden gelişen başkaldırılarını, Karadeniz halkının
dere ve doğalarını savunma mücadelesini, kentsel dönüşüm karşıtlarının, LBGTIQ
hareketinin, demokrasi ve barış taraftarlarının uğraşlarını, Kürdistan
halklarının haklı mücadelesi ile birleştirme ve uluslararası dayanışmayı
güçlendirme görevi ile karşı karşıyayız. Emperyalist güçlerin planlarını boşa
çıkartmak, Türkiye sermayesinin, devletin ve gerici-neoliberal AKP hükümetinin
savaş planlarını geri püskürtmek için, Türkiye ve Kürdistan’ın tüm barış,
demokrasi, özgürlük ve sosyalizm güçlerinin ortak mücadelesi bugün daha da önem
kazanmıştır.
Tarihsel bir görev olarak önümüzde duran bu
ortak mücadeleyi örme görevinin üstesinden, salt HDP içerisinde yan yana
durmakla gelemeyiz. İster HDP veya HDK içerisinde, isterse bu ittifaklar
dışında duranlar olalım, hepimiz bir »Devrimci Cephe« kurma zorunluluğu
karşısındayız. Kimler olduğumuzu saymaya gerek yok – sözümüz elbette
Marksist-Leninistleredir.
Artık zaman 22 Temmuz’da İstanbul’da olduğu
gibi, salt cenaze ve anmalarda yan yana gelme değil, »Devrimci Cepheyi«
kurumsallaştırıp, barbarlığa karşı bayrak açma zamanıdır. Zaman, »vardım, varım
ve var olacağım« diyen devrimin ateşini körükleme zamanıdır! Suruç’ta
düşenlerin anılarını yaşatmak, uğruna can verdikleri davayı güçlendirmek ile
olanaklıdır.