31 Tem 2015

HDP’nin yanılgısı

HDP Eşbaşkanı Demirtaş ilk meclis grubu toplantısında önemli bir konuşma yaptı. Demirtaş, ya da halkın taktığı adla »Selocan« sevdiğimiz, saydığımız, sonuna kadar dayanışma içinde olacağımız bir arkadaşımız. HDP ise sahiplendiğimiz, desteklediğimiz bir parti. Tam da bu nedenle sağlam bir eleştiriyi hak ediyorlar, çünkü önemli bir siyasi yanılgı içerisindeler.

Demirtaş konuşmasında Erdoğan’ın »saraya bağlı özel gladio örgütüyle darbe yaptığını« vurguladı. Bu tespit Türkiye solunun bir kısmında da yaygın olan ve her gelişmeyi Erdoğan’la kişiselleştiren anlayışla örtüşmektedir. Benzer bir görüş, Türkiye’nin »Pakistanlaştığını« ileri sürmektedir. Bunlar yanlıştır ve kahve falı ile hava durumunu tahmin etmek kadar anlamlıdır.
Bir kere ne Erdoğan, ne de AKP darbe yapmıştır. AKP rejimi, 24 Ocak 1980 kararlarıyla uygulamaya sokulan ve 12 Eylül’de askeri cunta ile güvence altına alınan neoliberal rejimin devamıdır. AKP, yürürlükteki cunta anayasasına dayanarak, belirli bir süre dönüşümün gereği olarak ara verilen »güvenlik rejimi« konseptine dönmüştür. »Yeni Türkiye«, AKP’nin kontrol altına aldığı devlet aparatıyla restore edilen eski Türkiye’den başkası değildir.
İkincisi, gladio kişisel bir örgüt değil, devletin ta kendisidir. Kontrgerilla yöntemleri devletin sabit araçlarından birisidir. 1980 sonrası ile arasındaki tek fark, doğrudan seçilmiş bir Cumhurbaşkanının tasarrufu altındaki karar mekanizmalarınca kullanılıyor olmasıdır.
Üçüncüsü, son gelişmeler HDP’nin seçim başarısıyla mevzii kaybeden burjuvazinin bunları yeniden elde etme girişiminin ifadesidir. Sadece bu da değil, büyük sermaye gruplarının yanı sıra, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki stratejik çıkarlarının korunmasının da sonucudur. AKP politikaları bugün AB, ABD ve NATO’nun tam desteğine sahiptirler.
Dördüncüsü, ülkenin içinde bulunduğu çoklu kriz ortamından çıkış ve sermaye birikim koşullarının genişletilmesi için »güvenlik rejimi« uygulamalarına ve militarist tedbirlere gerek görülmektedir. Bunun içinse geniş bir toplumsal tabana ihtiyaç vardır. Aralarında programatik olarak pek büyük farklar olmayan AKP, CHP ve MHP belirgin bir blok oluşturmuşlardır ve gidişat AKP-CHP koalisyonuna işaret etmektedir.
Nihâyetinde, beşincisi, Türkiye »Pakistan«a dönmemektedir. Ülke metaforu kullanılacaksa, Türkiye’nin »İsrailleştiği« söylenmelidir. »İsrailleşme«, Sünni-muhafazakâr çoğunluğun yapısal hegemonyası sayesinde »güvenlik rejimini« ve Apartheid politikalarını meşrulaştıracaktır. Böylelikle Kürt hareketinin siyasi kanadıyla, başta emek hareketi olmak üzere, Türkiye solunun marjinalleştirilmesi kolaylaşacaktır. Bugün solun bir kısmına yönelik operasyonların tüm sola yöneleceği beklenmelidir.
Bunlar meselenin sadece bir kısmı. Rojava’ya yönelik politikalar, Ortadoğu’da oluşan yeni dengeler, küresel stratejiler de belirleyicidir, ama bu yazı kapsamında değinemiyoruz. Başka bir yazıya erteleyerek, vurgulayalım: Yanlış teşhis, yanlış tedaviye yol açar. Günümüz koşulları altında HDP’ye önemli görevler düşmektedir. HDP en başta siyasetini doğru analizlere oturtmalıdır. Aksi takdirde yanılgılar, yenilgilere dönüşür, ki bunun sonuçlarına herkes maruz kalacaktır.