23 Mar 2016

Emperyalizmin yeni »Marshall-Planı«

Halkın Sesi Gazetesi, 252. sayısında yayımlanmıştır
Eğer 2016’nın ilk altı haftasındaki gelişmeler, bilhassa »Avrupa’dan« demokratikleşme ve refah için destek uman, Irak ve Suriye’deki yangına »itfaiye« gönderileceğini zanneden kimi burjuva demokratını, sol-liberal hayalperesti ve küçük burjuva entelijensiyayı derin uykularından uyandıramadıysa, onlar için yapabileceğimiz bir iyilik kalmamış demektir. Buna karşın her siyasî, toplumsal ve iktisadî gelişmeyi tarihsel koşullar, maddi şartlar, iktidar ve güç ilişkileri ve elbette sınıf çıkarları temelinde değerlendiren sosyalist ve komünistlerin »emperyalizm ile barış olmaz« tespiti ise, bir kez daha çıplak gerçekler ile kanıtlanmıştır.

Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de işçi sınıfının devrimci güçleri, 1989/90 karşı devriminin geçici zaferine ve toplumsal tabanının zayıflığına rağmen, derin bir bilgi birikimine ve mücadele deneyimine sahiptir. Sosyalist ve komünistlerin gelişmelerle ilgili öngörüleri, tahlil ve tespitleri kapitalist-emperyalist dünya düzeninin gerçekleri tarafından her gün yeniden doğrulanmaktadır. O açıdan sınıfın zayıf örgütlülüğü kimseyi yanıltmamalıdır, çünkü sosyalizm düşüncesi toprağın derinlerindeki lavlar misali, derinden yavaş, ama mutlak biçimde güç toplayarak birikmekte ve patlak vereceği bir yarık aramaktadır; çünkü bizzat kapitalizmin kendisi, kendi mezarını kazacak olan orduyu mütemadiyen doğurmaktadır. Egemenler bunun ve işçi sınıfının Marx, Engels ve Lenin’e dayanan bilimsel dünya görüşünün haklılığını kaybetmediğinin çok iyi bilincindedirler. Bu nedenle, »sosyalizm öldü« teranelerine rağmen, sosyalist ve komünistleri baş düşmanları olarak görmeye devam etmektedirler.
Bu gerçekler ise sosyalist ve komünistlere bilinçlerinden çıkarmamaları gereken görevleri, en başta »neyin, ne olduğunu söyleme« yükümlülüğünü vermektedir. Yani sosyalizmin olanaklı ve her zamandan daha fazla gerekli olduğunu ve emperyalizm ile barış olamayacağını! Tespitimizin doğruluğunu telgraf stilinde ele alacağımız AB-Türkiye-Mülteci Sorunu bağlamında gerekçelendirelim.
Alman emperyalizminin patronajı altındaki AB ve AKP rejimi, yeni emperyalist paylaşım savaşlarının ve kapitalist sömürünün sonucu olan devasa mülteci sorununu stratejik çıkarları için bir araç olarak kullanmaktadırlar. Mülteci kitlelerini ülke içinde ve Suriye-Türkiye sınırında AB’ne karşı bir »şartlı rehin« olarak tutan AKP rejimi, böylelikle hem inşa ettiği faşist güvenlik devletine, hem de bölgesel emperyalizm heveslerine AB desteğini güçlendirmek istemektedir. Kısacası, emperyalizm ile arasında özel ve imtiyazlı bir işbirlikçilik hukukunu yerleştirmeye çalışmaktadır.
Mülteci sorunu AB, ama bilhassa Alman emperyalizmi tarafından uzun vadeli stratejik hedefler için bir fırsat olarak görülmektedir. Zaten on yıllardan beri mültecileri AB dışındaki kamplarda tutmayı planlayan AB, şimdi AKP rejimiyle bu planı gerçekleştirmek üzeredir. Böylelikle mülteci sefaletinin AB toplumlarında yol açtığı refah şovenizmi AB’nin neoliberal ve militarist dönüşümü ve buna karşı olan toplumsal direnç mekanizmalarını kırmak için kullanılacak, »insanî yardım« ve »kaçak mülteci şebekelerini engelleme« kisvesiyle AB orduları AB dışında daha çok »operasyonlara« gönderilecek, AB tarihinin en büyük silahlanma programı uygulamaya sokulacak ve aynı zamanda AB Yakınlaşma Sürecinin açılan başlıklarıyla AKP rejimi üzerindeki etki artırılacaktır.
Bununla birlikte Alman emperyalizminin »Leadership for Syria« adı altında başlattığı bir programla, Suriyeli ve Iraklı mülteciler arasından seçilecek elit kesimler Federal Ordu tarafından »100’den fazla meslekte« eğitilerek, »geleceğin Suriye ve Irak yönetimleri« oluşturulacak. Şubat başında yapılan Münih Güvenlik Konferansı’nda programı açıklayan Federal Savunma Bakanı von der Leyen’e göre, bu şekilde »hem Suriye’de, hem de Irak’ta Batı’nın değerlerini ve özgür dünya düzenini savunan demokratik yönetimlerin iktidara gelmeleri« güvence altına alınacak.
Gene Şubat başında Londra’da yapılan Suriye Destekçileri Konferansı’nda açıklandığı gibi, bölge için bir »Marshall Planı« uygulamaya sokulacak. Yani emperyalizm toplumsal, siyasî, iktisadî ve askerî açıdan geliştirdiği topyekun saldırıyla tüm bölgeyi mutlak egemenliği altına almayı planlamaktadır.
Bu gelişmeler karşısında sosyalist ve komünistlerin ivedi görevi antiemperyalist, antikapitalist ve antifaşist mücadeleyi örmek, işçi sınıfını ve müttefiki olan toplumsal katmanları »neyin ne olduğunu« söyleyerek aydınlatmak ve Leninci barış sorunu temelinde geniş toplumsal ittifakları sağlayacak ideolojik mücadeleyi güçlendirmektir.