23 Mar 2016

Mülteciler bahane, fırsat şahane

Toplumsal Özgürlük Gazetesi 4 Aralık 2015 tarihli 16. sayısında yayımlanmıştır
Burjuva ikiyüzlülüğünün »mülteci krizi« diye pazarladığı güncel mülteci trajedisi, güya »demokratik« olan imtiyazlı coğrafyaların nasıl militaristleştirildiğini, bu coğrafyalardaki işçi sınıfının ırkçı propagandalarla nasıl bölünerek saf dışı bırakıldığını ve bizzat, kurumsallaştırılmış insanlık dışı uygulamalarla AB sınırlarında tutulan mülteci kitlelerinin nasıl emperyalist savaşlar için enstrümentalize edildiklerini gösteriyor. Emperyalist savaşlar ve kapitalist sömürü sonucunda oluşmuş 60 milyonu aşkın bir mülteci kitlesinin sadece küçük bir bölümünün Avrupa’ya yönelmiş olmasına rağmen, mülteciler bilinçli olarak emperyalist orduların hedefleri hâline getiriliyorlar.

Elbette asıl mesele mülteciler değil. Mülteciler, NATO ve AB işbirliğinde Ege Denizi’ne savaş gemileri konuşlandırmak, böylece emperyalist güçlerin Akdeniz’deki askerî üstünlüklerini güvence altına almak ve yeni savaşlara ön hazırlık yapmak için sadece bir bahane. AKP rejiminin, emperyalist güçlerle olan işbirliğinde avantajlı bir konum elde edebilmek amacıyla »şartlı rehin« olarak kullandığı ve Avrupa’ya »akın etmelerine« izin verdiği mülteci kitleleri, emperyalist güçlere »şahane« bir fırsat yarattı.
11 Şubat 2016’da NATO Savunma Bakanları Zirvesi »insan kaçakçılarını ve yasal olmayan göçü engellemek« ve Yunanistan ile Türkiye’nin »sınırlarını korumalarına destek çıkmak« gerekçesiyle Ege Denizi’ne »NATO Kalıcı Deniz Müdahale Birliği« gönderme kararı aldı. Bir F. Alman amiralinin komutası altındaki filonun görevleri arasında, AB’nin sınır koruma gücü FRONTEX ajansıyla »eşgüdümlü tedbirler« yer alıyor.
NATO kararının arka planını irdelediğimize ise öncelikli olarak şunları görebiliriz: Birincisi, saldırganlığını her geçen gün daha da artıran F. Alman emperyalizminin, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin önde gelen etkin güçlerinden birisi olabilmek için attığı stratejik adımları. Bu adımların en önemlilerinden birisi, Federal Ordunun savaş yeteneklerini artırma çabasıdır. NATO’nun, Şansölye Merkel’in önerisi üzerine aldığı Ege kararı, Federal Ordunun »savaş mahallinde deneyim kazanmasını« sağlayacak ve aynı zamanda savunma (!) bütçesindeki devasa artışın gerekçelerinden birisi olacak.
İkincisi ise, Rusya Federasyonu’nun Karadeniz Filosunun Karadeniz’e hapsedilerek, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da devre dışı bırakılmak istenmesidir. Bu nedenle Ege Denizi’ne gönderilen NATO filosunun, bir tarafta Libya’ya yönelik ve hazırlıkları neredeyse tamamlanmış olan NATO müdahalesine destek sağlaması, diğer taraftan da Suudi Arabistan ile Türkiye’nin Suriye’de olası bir kara harekâtı gerçekleştirmeleri durumunda, »arka cepheyi« koruması öngörülmektedir. NATO açıklamalarından da okunabileceği gibi, Ege’ye konuşlandırılan filonun hava saldırılarına ve denizaltılara karşı üstün savunma yetenekleri olduğu ve bununla birlikte Türkiye’nin bir »savaş durumu ilânıyla« İstanbul ve Çanakkale boğazlarını deniz trafiğine kapatabileceği düşünülürse, Ege’deki »NATO Kalıcı Deniz Müdahale Birliği«nin asıl hedefinin mülteciler değil, Akdeniz’in NATO kontrolü altına alınması ve Rusya Federasyonu deniz kuvvetlerinin bu alanda devre dışı bırakılması olduğu görülebilir.
Lenin 1917’de »Parti Programının Revizyonu Üzerine« başlıklı çalışmasında göçmenler ve mülteciler bağlamında, geri kalmış ülkelerden gelen işçilerin »utanmazca sömürülmelerinin«, bir dereceye kadar »zengin emperyalist ülkelerin asalaklığının temelini oluşturduğuna« dikkat çekiyordu. Yüzyıl sonrasında da değişen bir şey yok: Mülteciler, asalak ve çürümüş emperyalizm için hâlâ bir bahane!