Son haftaların gelişmeleri, içeride mutabakat
sağlayan ve dışarıda mutabakat yenileyen AKP rejiminin Suriye’deki
maceraperestliğinin arka planı bir kez daha »hiç bir şeyin göründüğü gibi
olmadığını« kanıtlıyor. Bu arka planı görebilmek için, salt görüngülere ve
söylemlere dayanan analizlerden daha fazlası gereklidir. Kaldı ki böylesi
analizler, gerçek resmi görmemizi engelleyeceği kadar, mücadelenin yönünü
şaşırtabilir.
AKP’nin »Fırat Kalkanı« adı
altında, aralarında »Ahrar el-Şam«, »Ceyş el-Tahrir« veya »Nureddin el-Zengi
Tugayları« gibi cihatçı terör gruplarının da olduğu çeteleri, içerisinde on
yıllarca yabancı unsurların örgütlenmesini engelleyememiş bir TSK’nin
desteğiyle Cerablus’a göndermesini bir »zafer« gibi göstermesine aldanmamak
gerekir. Bu adım dahi rejimin bataklıktan kurtulmak için çırpındığını, ama daha
da battığını göstermektedir.
Bir kere rejimin çoklu kriz
ortamında cebelleştiğini tespit etmemiz gerekiyor. Dış politikadaki izolasyonu
önce reaktif »hasar sınırlandırma« çizgisine çekerek, ama şimdi görece »aktif«
dış politikayla kırmak isteyen rejim, kendisini giderek emperyalist
stratejilere daha da bağımlı kılıyor. İşin garibi, Cerablus hamlesi uzun
zamandır planlanıyordu. Mayıs ayında Cezayir’de Esad yönetimiyle buluşulmuş,
»Anti-Kürt« çizgide anlaşılmış, MIT müsteşarı Fidan Şam’a giderek bilgi vermiş,
Erdoğan’ın Rusya ziyaretinde konu masaya yatırılmış ve içeride CHP ve MHP ile
yapılan görüşmelerde aynı çizgi konusunda anlaşılmıştı. ABD ise »İŞİD« denilen
vahşi örgüte karşı AKP rejiminin daha fazla angajman göstermesini dikte
etmişti.
Ancak bu »iki ucu pis bir
değnek«, çünkü, birincisi, AKP rejimi »İŞİD«den hiç bir farkı olmayan sözde
»ÖSO« güçlerini doğrudan destekleyerek, Rusya, İran ve Esad yönetimiyle kurduğu
ilişkileri yeniden tehlikeye atmaktadır. İkincisi, AKP BM Şartı’nı açıkça
çiğnemiştir ve bu gerçek ülkenin başını hayli derde sokacaktır. Üçüncüsü, vekil
güçler ülkeyi daha büyük terör tehdidi altına sokacaktır. Dördüncüsü, rejim
savaşa girme tehlikesini artırarak kendi toplumsal tabanını daha da kırılgan
hâle getirmiştir. Beşincisi, kısa vadeli rahatlamanın, orta ve uzun vadede çok
kötü sonuçları olacağı göz ardı edilmektedir.
Liste daha da uzatılabilir, ancak
bu kadarı bile Cerablus hamlesinin çoklu kriz ortamının derinleşeceğini ve AKP
rejiminin çöküş sürecini hızlandıracağını göstermektedir. Eğer biraz hükümran
devlet »aklı« kaldıysa, naçizane tavsiyemiz şudur: TSK hemen Suriye’den geri
çekilmeli, Rojava yönetimiyle işbirliğine girilmeli, Suriye’de barışçıl ve
demokratik bir çözüm için katkıda bulunulmalı, Abdullah Öcalan üzerindeki
tecrit sonlandırılarak, KCK’nin çağrısı dikkate alınıp, gerçek anlamda barış
müzakerelerine başlanılmalı ve HDP’nin de dahil olduğu bir geçiş hükümeti
kurularak, katılımcı bir süreç içerisinde anayasa değişikliği
gerçekleştirilmeli ve milliyetçi »Anti-Kürt« politikalar derhal terk
edilmelidir. Aksi takdirde, rejim batarken, ülkeyi de batıracaktır.
Demokratikleşme, sosyal adalet, eşitlik ve özgürlükler çoklu krizden çıkışın
anahtarıdır. Bizden söylemesi...