NATO’nun roket savar kalkanı
için gerekli olan AN-TPY-2 Radar Sistemi’nin
Kürecik’teki TSK Radar Üssü’ne konuşlandırılması, Avrupa basınını da meşgul
ediyor. İsrail ve Türkiye arasındaki kriz, »Arap Baharı« ve gelişmelerin açık
ucu nedeniyle bazı soru işaretleri tartışılıyor.
T.C. Dışişleri Bakanlığı,
Radar Sistemi Antlaşması’nın 14 Eylül’de Bakanlık Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone tarafından
imzalanmasından önce yaptığı bir açıklamada, roket saldırılarına karşı erken
uyarı için konuşlandırılan Radar Sistemi’nin »NATO’nun yeni Stratejik Konsepti çerçevesinde, NATO’nun savunma
yetisini artıracak ve Türkiye’nın ulusal savunma sistemini güçlendirecektir«
deniliyordu.
ABD’nin İncirlik Üssü’nde
konuşlandırılmış olan nükleer silahlar nedeniyle zaten olası bir savaşta ilk
hedeflerden biri olan Türkiye, Radar Sistemi ile bu tehditi
derinleştirdiğinden, bu adımın »Türkiye’nin
ulusal savunma sistemini güçlendireceği« iddiasını ileri sürmek pek
anlaşılabilir değil. Kendi kendini hedef hâline getiren bir ülke,kendisini
hedef olmaktan kurtarmaktan başka savunmasını nasıl güçlendirebilir ki?
Bu işin bir yanı. Diğer
yanını ise F.A.Z. gazetesinde yorumu
yayımlanan Lothar Rühl’den
dinleyelim: »Avrupa’daki NATO partnerleri
ve Türkiye, stratejik roket savunma sisteminin Washington açısından sadece
Kuzey Amerika’nın küresel savunma kalkanı güvencesinı sağlamak için önem
taşıdığını bilmelidirler. Bölgesel bakış açıları Washington’un bu önceliğinin
ardında bir önem taşımaktadır. (...) ABD’nin bakış açısına göre, Avrupa’nın
veya Türkiye’nin bölgesel savunma stratejilerini geliştirebilmeleri için, bu
ülkelerin makul meblğlar ayırmaları gerekmekte«.
Rühl’ün yazdıklarını
anlaşılır dile çevirirsek: Rühl, ABD’nin önceliğinin NATO Kalkanı ile Kuzey
Amerika’yı korumak olduğunu ve Avrupa veya Türkiye’nin de kalkanın koruması
altına girebilmelerinin, ancak buna uygun harcamaları yapmalarıyla olanaklı
olacağını söylüyor. Yani, elinizi cebinize daha derin sokmalısınız diyor.
Aslında ABD’nin bu yaklaşımı
çok önceden de okunabilirdi. Obama-Yönetimi,
ABD’nin kendi sorunları nedeniyle küresel stratejilerin giderlerini
müttefikleri ile paylaşmak için uzun zamandır bastırıyor. Küresel stratejilerin
gerektirdiği derecede savunma yetilerine sahip olmayan diğer NATO ülkelerinin
artık ABD koruması altında kalabilmeleri için daha fazla bedel ödemeleri
gerekiyor. ABD’nin »karşılıklı bağımlılıktan« anladığı bu.
Ayrıca müttefiklerini görev
paylaşımına da zorluyor. ABD’nin bu stratejisi Libya’da görülebilir. ABD
açısından şu an için önemli olan, daha çok batağa sürüklendiği Afganistan ve
Orta Doğu’da belirli bir istikrarın, yani »ABD barışının« sağlanması. Bu
nedenle stratejik ağırlığını Doğu Akdeniz’e yoğunlaştırmış durumda.
İsrail’deki Netanyahu-Liebermann-Hükümeti ise ABD’nin
bölgedeki çıkarları açısından bir riziko faktörü hâline geldi. Kendi iç politik
dengeleri nedeniyle İsrail üzerinde daha fazla baskı oluşturamadığından,
İsrail’in »ikiz kardeşi« (Haluk Gerger) ve İsrail’le rekabet ederek bölge gücü
olma hedefini güden Türkiye devreye giriyor.Neoosmanlıcı AKP-Hükümeti’nin
emperyal hırsları, bu rekabet ve Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarına erişme
yarışı ile birleşince, Türkiye’nin İsrail’e karşı yürüttüğü politikaların
gerçek nedenleri gün yüzüne çıkıyor.
Türkiye, temelleri Kasım
1997’de yayımlanan ve uygulamaya sokulan »Açık
Denizlere Doğru« stratejik belgesiyle atılan ve bugün »Barbaros Eylem Planı« ile en üst seviyesine ulaşan savaş filosu
programıyla, bölgede ABD çıkarlarını savunabilecek en güçlü aday olduğunu
gösteriyor. Orta Doğu’nun geleceği açısından »Arap Baharı«nın nasıl
sonuçlanacağı belirleyici olacağından da, Arap ülkeleri ile yakın ilişkilere
girmeye çalışıyor.
Sonuç itibariyle, ABD Orta
Doğu için öngördüğü programını uyguluyor ve AKP-Hükümeti tüm mesaisini bunu
desteklemek için harcıyor. Ancak, Cengiz
Çandar’ın yazdığı gibi »Kendi Aşil
topuğu olan Kürt Sorunu’nu« çözmekten aciz Türkiye’nin tüm
uluslararası-stratejik planları incecik bir ipliğe bağlı. Bu iplik koparsa,
bırakın bölge gücü olmayı, ayakta kalması bile olanaklı olamayacak.