Geçen yayınlanan ve güncel İsrail-Türkiye krizinin arka planlarını aktarmaya çalıştığım yazının eksik bir yanını, internette yaptığım bir taramada okuduğum bir yazı ortaya çıkardı. Samed Karagöz imzalı ve http://www.afilifilintalar.com/turkiye-israil-ekonomik-iliskileri?bef19698 sayfasında yayınlanan bu yazı, İsrail-Türkiye arasındaki iktisadî ilişkilerin bir çok yanını ortaya çıkartıyor.
Karagöz öncelikle İsrail sermayesinin yurtdışı yatırımları açısından Türkiye’nin ABD ve Britanya’nın ardından üçüncü ülke olduğunu ve İsrail sermayesinin yatırımlarının enerji, malî hizmetler ve ziraat alanlarında yoğunlaştığını vurguluyor ve İsrail-Türkiye iktisadî ilişkilerinin »Türkiye-İsrail Serbest Ticaret Antlaşması«, »Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Antlaşması« ve »Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Antlaşması« temelinde yasal çerçeveye sokulduğu belirtiyor.
Yazıda yer alan bilgiler, AKP Hükümeti’nin çeşitli tedbirlerle, karmaşık bir iktisadî ilişkiler yumağı oluşturduğunu gösteriyor. Deniz nakliyatından, hava yolları, otomotiv sektörü, lojistik, kimya, enerji, gayrimenkuller ve uluslararası yatırımlara kadar geniş bir yelpazede etkin olan İsrail’li Ofer Brothers Grubu’nun nasıl ihale yapılmaksızın, özelleştirilen TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık hissesine sahip olduğu, 4,1 milyar Dolar ile TÜRPRAŞ’ın yüzde 51’ine sahip olan KOC-Shell Konsorsiyumu’nun bu satışa nasıl karşı çıktığı ve DOĞAN Holding’in (elbette kendi ticarî çıkarları çerçevesinde) medya kuruluşlarının bu satışa karşı nasıl yayın yaptığı ve Başbakan Erdoğan’ın İsrailli yatırımcıları nasıl kişisel olarak ikna ettiğini okumak, hayli aydınlatıcı.
Aynı şekilde İsrailli Edeltech Grubu’na ait enerji şirketleri ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Boruhattı’nın Haifa limanına uzatılma çalışmaları ile İsrail’in işgal ettiği topraklarda doğalgaz dönüştürme santralleri işlerini alan Çalık ve Zorlu firmalarının olduğu ve Hapoalim Bankası’nın 2005’de C Bank’ı satın alarak, bugün Bank Pozitif adı altına enerji, turizm, inşaat, altyapı çalışmaları, su ve ziraat alanlarında kredi vermesi,önemli bilgiler elbette.
Bu bilgilerden iki tanesi çok daha ilgi çekici: Birincisi AKP’nin destekleyicilerinden olduğu iddia edilen İbrahim Çeçen’e ait ICTAS’ın İsrailli ziraat kimyasalları tekeli Tahal Grubu’nun agrokimya ve agro gen tekniği alanında Türkiye’de tekel durumuna gelmesi. AKP, 5553 nolu Tohum Yasası ile hem bu tekelin Türkiye’de ortağı Çeçen ile faaliyet göstermesine, hem de yaygın bir şekilde genetiği değiştirilmiş bitkilerin yetiştirilmesi ve satılmasını olanaklı hâle getirdi. Bugün, Tekfen Holding’e ait olan Toros Tarım başta olmak üzere bir çok şirketin çiftçilere sattıkları tohumların büyük bir bölümü İsrail menşeli.
Nasıl oluyor da. dünyanın bir çok ülkesinde yasak olan GDO ürünleri böylesine yaygın bir şekilde Türkiye’de satılabiliyor? Türkiye’de satışına izin verilen tohumların, Hazera Genetics LTD ve Zeraim Gedara LTD gibi İsrailli şirketlerce genellikle İsrail’in işgal ettiği bölgelerde üretildiği düşünülürse, Erdoğan’ın antiisrail-retoriğinin içinin ne denli boş olduğu görülebilir.
İlgi çeken diğer bir bilgi ise, 8 Haziran 2008 tarihinde Star gazetesinde yayımlanan bir haber gösteriyor. Habere göre Türkiye Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Geological Survey of Israel (GSI) adlı bir »şirket«e İzmir yakınlarında 500 inekli bir süt çiftliğinin kurulmasına izin vermiş. Ancak GSI’nin internet sayfasına (http://www.gsi.gov.il/eng/) bakıldığında, GSI’nin bir şirket olmadığını, aksine İsrail’in resmî makamlarına ve önemli kuruluşlar ile şirketlere danışmanlık yapan ve ulusal ve bölgesel jeolojik veri bankası idare eden bir kurum olduğu görülebilir. GSI, bildirdiğine göre, bilhassa »niteliksel ve niceliksel hidorjeoloji, jeokimya, çevre jeolojisi, jeolojik haritalandırma« ve bir çok stratejik önemi olan alanda uzmanlığa sahip.
Şimdi akla gelen ilk soru şu: böylesine bir kurum, ki topu topu 75 memura ve 25 sözleşmeli çalışana sahip, neden süt çiftliği işletsin ve Türkiye’nin başka bölgelerinde de çiftlik açmak için başvuruda bulunsun. İkinci soru ise, İsrail’le böylesine kapışan bir hükümetin bir bakanlığı neden böylesi bir kuruma böylesi bir izin versin. GAP çerçevesinde İsrail’in Uluslararası İşbirliği Merkezi MASHAV ile yapılan sözleşmeyi saymıyorum bile.
Sadece bu bilgiler, hâlihazırda Doğu Akdeniz’in sularını ısıtan AKP Hükümeti’nin tuhaf ilişkiler içerisinde olduğunu gösteriyor. Bu tuhaf ilişkiler de, Arap dünyasının liderliğine soyunan AKP’nin, İsrail devletiyle olan stratejik işbirliğini sürdürdüğünü kanıtlıyor.