30 Eyl 2011

AB imparatoru Almanya

Bu hafta Almanya basını, Perşembe günü yapılan ve »Avro Kurtarma Şemsiyesi« olarak adlandırılan bir karar tasarısı oylamasına kilitlenmişti. Nitekim Federal Parlamento CDU/CSU/FDP/SPD/Yeşiller fiilî koalisyonunun oylarıyla karar tasarısını kabul etti ve sermaye çevreleri şampanyaları patlatmaya başladı.
Karar tasarısının kabulüyle Almanya, AB’nin Avro Bölgesi’ndeki Yunanistan ve İspanya gibi iflas eden ülkeleri kurtarmak (!) için oluşturulan AB fonuna 211 milyar Avro ödeyecek. Peki bu karar ne anlama geliyor? Önce bir »şemsiyeyi« açıp, içinde neler olduğuna bir bakalım.
2010 ilkbaharında »kurtarma operasyonu« için AB hükümet ve devlet başkanları kararıyla Avrupa Malî Stabilizasyon Fasilitesi EFSF adını taşıyan 250 milyar Avro’luk geçici bir fon oluşturuldu. Fon, sermaye piyasasından da kredi alarak, sert tasarruf tedbirlerini uygulamaya başlayan borçlu ülkelere ucuz kredi sağladı. Yani, uluslararası malî piyasaların kârlarını garantiledi. Tasarruf tedbirlerinin ne anlama geldiğini görmek içinse, başta Yunanistan olmak üzere, fondan kredi alan ülkelerdeki kitlesel protestolara bakmak yeterli.
Hükümet ve devlet başkanları kendi ulusal parlamentolarının onayını almadan 2011 Temmuz’unda EFSF’in bütçesini 440 milyara, garanti çerçevesi hacmini ise 780 milyar Avro’ya çıkardılar. Ayrıca fona, krizdeki ülkelerin (beş para etmez) devlet tahvillerini satın alma yetkisi de verildi. Şimdi ise geçici olan EFSF’in yerine, 2013’den itibaren 500 milyar bütçeli Avrupa Stabilizasyon Mekanizması ESM getirilecek.
Ancak bu, kararın bir yanı. Diğer yanı ise Avrupa İstikrar Antlaşması’nın sertleştirilmesi. Buna göre kriterlere uymayıp ticaret açığı veren ülkeler cezalandırılacak ve hükümetleriyle parlamentolarının egemenlik hakları askıya alınacak. AB Komisyonu bunların haricinde Avro bölgesindeki 17 ülkenin ulusal bütçe planlamasına karışabilecek ve ücret seviyeleri ile sosyal hizmetlerin kısıtlanmasına karar verebilecek. Bu da yetmedi, ulusal hükümetler Komisyon’un direktifiyle devlet giderlerini – yani altyapı yatırımlarını, sosyal hizmet giderlerini, konjonktür programlarını v.s. – indirmeye ve iktisat politikalarını Komisyon’un belirlediği çizgiye çekmekle mükellef kılınacaklar.
Temmuz başında Yunanistan Maliye Bakanı Venizelos »biz, ancak bize söyleneni ve izin verileni yapıyoruz« diyordu. Şimdi bu teyid edildi: seçmen kimi seçerse seçsin, ülkesi ve geleceği hakkındaki kararları başkası verecek ve bunu değiştiremeyecek.
Görünen o ki, »krizden kurtulmak« gerekçesiyle atılan bu adımlar Avrupa’yı demokratik meşruiyetin olmadığı ve ülkeler ile ilgili tüm kararları uluslararası malî piyasaların temsilcisi hâline gelen komiserlerin alacağı bir coğrafyaya dönüşecek.
Bundan en kazançlı çıkan ise Alman sermayesi. Zaten iş başından itibaren Almanya’nın belirlediği bir çizgide ilerledi. Avro Bölgesi kararı, bu bölge içerisindeki ülkelerin birbirleriyle ucuz işgücü, düşük vergi, yüksek sübvansiyon ve sosyal adaletsizlik konusunda rekabet eden birer »ekonomi mevkiileri«ne dönüştürdü. Almanya, güçlü ekonomisiyle Avro Bölgesi ülkelerini esir aldı ve AB’nin imparatoru hâline geldi. Hükümetlerin her işbaşına gelişlerinde tekrarladıkları »Almanya, ancak AB çatısı altında yeniden güçlü ülke olabilir« teranesini bu çerçeveden okumak aydınlatıcı olur.
Amma velakin, görünen köy klavuz istemiyor. Bir kere oluşturulan ESM de kırılgan ayaklar üzerinde. Sadece İtalya’nın borçlarını ödeyemez duruma düşmesi, ESM’i oyun kâğıtlarından yapılmış bina gibi hemen çökertebilir. ESM krizi çözmekten ziyade, süresini uzatacak. İkincisi, Yunanistan gibi ülkelerin ticaret açığı madalyonun bir yanıysa, Almanya’nın ticaret fazlası da diğer yanı olduğundan, Almanya Avro Bölgesi’ndeki ülkelerin »borçlarını ödeyebilir« durumda olmasına bağlı. Yani, imparator, borçluların istikrarı kadar güçlü olabilecek.
Fatura ise her zamanki gibi halka çıkartılacak. »Kurtarma operasyonu« yaşlı-genç, işli-işsiz her kesimden insanın sırtına yeni yükler yükleyecek. Buradaki asıl soru, bu oyun daha ne kadar devam edebilecek?