8 Mayıs 1945’de Alman faşizmi Berlin’e
giren Kızıl Ordu birliklerine kapitülasyon ilânını vermiş ve İkinci Dünya
Paylaşım Savaşı resmen bitmişti. Dün, Alman faşizminden kurtuluşun 70.
yıldönümüydü. Bugün ise Rusya Federasyonunda »Büyük Zafer Günü« kutlanıyor.
Bunun nedeni, o günlerdeki Almanya ve Rusya arasında olan zaman farkıydı.
İlja Ehrenburg 9 Mayıs 1945 gece yarısı
saat 2:00’de radyodan Alman faşizminin başkentine kızıl bayrağın asıldığı
haberi geldiğinde Moskovalıların geceyi gündüze çevirdiklerini yazar. Ancak
hakim olan sevincin, hüzünlü bir sevinç olduğunu da. Ehrenburg, »ne de olsa
ülkemizde en az bir kişinin boşluğunun hissedilmediği yemek masası yoktu«
diyor.
Gerçekten de, özellikle 1941-1944 arasında
en şiddetli çatışmaların yaşandığı Sovyet toprakları, savaş sonunda viraneye
dönmüştü. Bugün, Alman faşizminin başlattığı savaşın yaklaşık 27 milyon Sovyet
yurttaşının yaşamına mal olduğunu biliyoruz. Dile kolay, 27 milyon can! Sadece
bu sayı Stalin önderliğindeki Sovyetler Birliği’nin katkısını anlatmaya
yetiyor.
İnsanlığın büyük bir kesimi, kapitalist
sömürünün en vahşi, en barbar biçimi olan faşizmin Kızıl Ordu’nun ve Sovyet
insanının olağanüstü özverisi ve direnişiyle yıkıldığını henüz unutmadı. Ancak
SBKP’nin 1956 sonrasında Bolşevik çizgiyi terk ederek, uyguladığı revizyonist
politikalarla deformasyona uğrayan reel sosyalizmin emperyalist-kapitalist
sistem karşısında aldığı yenilgiden bu yana bu gerçek yoğun bir ideolojik
saldırı altında. Tarihin sonunun geldiğini iddia eden sermaye güçleri, bu
gerçeği unutturmak için tarihsel gerçekleri çarpıtıyor, iğrenç bir rövanşizmle
Paris Komününden sonra tarihin ilk işçi sınıfı iktidarı olan SSCB’ni savaşın
sorumlusu ilân ediyor.
Anımsanacaktır, 2009’da Avrupa Parlamentosu
aldığı bir karar ile »Stalinizm ve Nasyonal Sosyalizm, Almanya ve Sovyetler
Birliği İkinci Dünya Savaşının sorumlularıdır« kararını almış, kısa bir süre
sonra ise Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü Vilnius’da yaptığı bir toplantıda,
»Komünizm ve Nasyonal Sosyalizm eşittir« açıklamasını yapmıştı. Gene de tüm bu
çabalara rağmen faşizmden kurtuluşun ana aktörleri olan Kızıl Ordu ve SSCB’nin
katkıları unutturulamadı.
Bugün bu çabalar farklı biçimde devam
etmekte, bilhassa Ukrayna’da ağırlıklı olarak sürdürülmektedir. Nazi ordusunun
işbirlikçisi Stephan Bandera’nın bugünkü faşist ardıllarının devlet aparatını
ele geçirdikleri Ukrayna’da antikomünist saldırganlık had safhaya ulaşmış,
Komünist Partisi yasaklanmış ve 9 Mayıs’ın resmi tatil olması değiştirilmek
istenmektedir. Faşizmden kurtuluşun 70. yılında da ideolojik saldırılar devam
ediyor, antikomünizmin vebalı nefesi halkları zehirliyor hâlâ. Ama Majdanek,
Treblinka ve Ausschwitz gibi ölüm kamplarını özgürleştirenin Kızıl Ordu ve faşizmin
krematoryumlarını ilelebet söndürenin SSCB olduğu ilerici insanlık tarafından
unutulmayacak. Aynı, »Düşman kendi ülkemizdedir« belgisiyle direnen Alman
komünistlerinin unutulmayacağı gibi.
Büyük Zaferi olanaklı kılan Sovyet
insanları ve Kızıl Ordu mensuplarının anısı önünde saygı ve minnettarlıkla
eğilmek, her zaman boynumuzun borcu olacaktır.