HDP umulanı gerçekleştirdi. Başta tüm HDP bileşenlerine,
destek çıkan çeşitli kesimlere, barışın güvencesi gerillaya, oy verenlere ve
öngörüleri doğrulanan PKK önderi Abdullah Öcalan’a teşekkür etmeliyiz. Evet
iktidarı ele geçirmedik, devrim olmadı, ama uzun yıllar sonra »birleşen
halk(lar) asla yenilmez« şiarını kanıtlayanlar olarak, yeni güne yüreğimizde
sıcak bir sevinçle uyandık. Az-boz değil, AKP diktatörlük planlarını (şimdilik)
engelledik, burjuvaziye mevzii kaybettirdik ve en önemlisi, kazanabileceğimizi
kendimize kanıtladık. Gene de sevincimiz hüzünlü, çünkü bu uğurda çok can
yitirdik, yitirmeye de devam ediyoruz. Komünistler olarak yitirdiklerimizi de,
seçim döneminde dahi Kobanê’den, Rojava’dan, Kürdistan’dan günü birlik gelen
onca cenazeye rağmen ortak mücadelemize sahip çıkan Kürdistan halklarını ve
bilhassa Kürt Özgürlük Hareketinin fedakarlığını unutmayacağız.
HDP yurt dışından da hiç küçümsenemeyecek
ölçüde oy aldı. Ortaklaşmanın müthiş gücü »Bizler meclise« ruhuna beden verdi,
halaylarımız, horonlarımız şenlendi, saflar sıklaştı. Amma velakin eğlenme
hâlimiz bizlere geriye bakma ve ileriyi şekillendirme görevini, asıl şimdi
kolları sıvama zamanının geldiğini unutturmamalı. Seçim sonrası, seçim
öncesidir ve muhakeme, yapılanları gözden geçirip, hatası ve sevabıyla masaya
yatırma zamanıdır.
Neden istediğimiz sonuca ulaşamadık? Bir
dahaki sefere ne yapmalıyız ki, istediğimiz sonuca ulaşabilelim? Bu sorulara
yanıt bulabilmek için öncelikle yapmamız gereken, salt Türkiye odaklı gözlüğü
çıkarıp, yaşadığımız ülke bağlamında daha yukarılardan bir bakış fırlatmaktır,
ki o zaman hibrid özellikleriyle göçmenleri, içinde yaşadığımız toplumları,
kapitalizmi, emperyalizmi ve savaşları görecek, bunların Türkiye ve Kürdistan
ile olan ilişkisini kavrayabileceğiz. Ama kavramak da yeterli değildir, »ne
yapacağımıza« da yanıt vermeliyiz: bugüne kadarki gibi yan yana mı, yoksa
ortaklaşarak mı mücadele edeceğiz? Defalarca örneğini vermiştik: yerel siyaseti
ve dili bilen, sendikal hareketle, barış güçleriyle, sol parti ve örgütlerle
doğrudan ilişkide olan, yaşanılan ülkenin gündelik mücadelelerinin bileşeni
olmuş ve »ha!« deyince binleri sokağa dökebilen bir göçmen hareketi, hem
Avrupa’da siyasetin gündemini belirleyebilir, hem de ülkeyle dayanışmayı
örebilir. Ve en önemlisi, insanların gündelik sorunlarına çözüm geliştirirse, gelecek
seçimlerin tek alternatifi olur.
Dünyanın en pahalı pasaport ücretini
ödeyenlerin, ırkçılıktan mustarip olanların, hâlâ aile birleşimi sorunu
yaşayanların, toplumun tortusu hâline getirilmişlerin, kısacası göçmenlikten
kaynaklanan sınıfsal sorunları yaşayanların duygularına tercüman olmadan, çözüm
üretmeden daha fazla oy alabilmek olanaklı değildir. Artık mecliste Avrupa’dan
giden 4 vekilimiz var. Onların da desteği ile buradaki sorunlar siyaset
arenasına çıkartılmalı, bugün ve burada çözüm aranmalıdır. O zaman ne devlet,
ne de gerici, milliyetçi ve ırkçı güçler göçmen işçileri etkileyebilir. Şimdi
yapılması gereken, Avrupa’da HDK benzeri bir yapıyı oluşturmaktır.