Yazının
başlığı Almancada belirli bir fobiye veya soruna gösterilen abartılı reaksiyonu
yermek için kullanılan yaygın bir deyimdir. Kimi liberal yazar AB
hükümetlerinin alelacele aldıkları güvenlik kararlarını ve uyguladıkları
tedbirleri bu veya benzer deyimlerle eleştiriyorlar. Ancak böylesi eleştiriler,
hükümetlerin ve güvenlik bürokrasisinin irrasyonel davrandığı varsayımına
dayanmaktadır, ki bu tamamen yanlıştır.
Eğer
bir deyim yardımına başvurulacaksa, Türkçedeki »ölümü gösterip, sıtmaya razı
etmek« deyimi daha doğru olur, çünkü AB hükümetleri son derece rasyonel,
önceden tespit edilmiş hedeflere yönelik ve kararlı bir davranış sergiliyorlar.
Bunu son iki haftadan bir kaç örnekle açıklamaya çalışalım.
Brüksel
gibi, sadece hükümet merkezi ve başkent değil, aynı zamanda AB’nin ve NATO’nun
ana karargâhı da olan ve bu nedenle güvenlik bürokrasisinden, askeri güçlerden
ve gizli servislerden habersiz tek bir kuşun dahi uçamadığı bir kentte, kamu
yaşamını felç eden olağanüstü hâl ilân edildi. Sonuçta ne bir terör saldırısı
oldu, ne de bir »terörist« yakalandı.
Paris’in
banliyölerinden Saint-Denis’te televizyonlardan naklen verilen büyük bir
operasyonda sekiz şüpheli yakalandı. Ardından birinin adi suçtan arandığı,
diğer yedisinin ise suçsuz olduğu ve serbest bırakıldıkları ortaya çıktı. Veya
Hannover’de »saldırı haberi aldık« denilerek bir milli maç iptal edildi,
saatlerce televizyonlardan panik havası estirildi. Federal İçişleri Bakanı
herkesin evde kalmasını isteyen çağrılar yaptı. Sonuç? Koca bir sıfır! Ne bir
bombalı paket, ne de bombalı bir araç bulundu. Kimse gözaltına alınmadı.
Tesadüfen
unutulan bir çanta nedeniyle koskoca tren garının kapatılması, uçuşların iptal
edilmesi veya bomba ihbarı nedeniyle acil iniş yapılması, tam teçhizatlı
Robocopların ve özel tim askerlerinin kent merkezlerinde devriye gezmeleri,
»İslami« görünüşlü şahısların kontrolden
geçirilmesi, herkesin etrafına şüphe ile bakması ve panik atak geçiren Avrupa
toplumları. Tüm bunlar sahiden irrasyonel davranışların bir sonucu mu?
Uzun
zamandır refahlarını kaybetme tedirginliğinde korku toplumlarına dönüşen
Avrupalıların bireysel davranışları abartılı olabilir, ama hükümetlerinki
kesinlikle değil. Aslında egemenlerin hedefi çok açık ve bir o kadar basit:
Güvenlik gerekçesiyle temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması. Yaratılan korku
ortamı ve yayılan panik havası sonucunda
demokratik hakların rafa kaldırılmasına karşı herhangi bir direniş görülmüyor
zaten. Öyle ya, her an bir bomba patlayacak korkusuyla yaşayan ve her kara
kafalıyı »terörist« olarak gören toplumlardan, sosyal ve demokratik hakların
budanmasına, savaş politikalarının yaygınlaşmasına ve militaristleşmeye karşı
çıkmaları pek beklenemez doğrusu.
Peki
kime yarıyor bu durum? Süddeutsche Zeitung’a kulak verelim: »Alaycı gelse de –
saldırılar silah tekellerinin işine yarıyor. Söz konusu olan 500 milyarlık bir
pazardır«. Evet borsaya da baktığımızda Paris saldırılarının ve alınan
tedbirlerin hemen ardından silah tekellerinin hisse senetlerinde büyük artışlar
yaşandığını görebiliriz. Bu mu irrasyonel davranış?