Tahmin edildiği gibi 12 Kasım
Köln mitinginin yol açtığı tartışmaların harareti düşmüyor. Bugün
yayınladığımız »12 Kasım mitingi ve Öcalan bayrakları« başlıklı yazının okunma
sayıları ve yapılan yorumlar, kanayan bir yaraya parmak bastığımızı kanıtlıyor.
Bu durum, Alevi olsun olmasın, bir çok devrimci-demokrat insanı
kaygılandırıyor, Alevi ve Kürt düşmanı provokasyonların tehlikesini artırıyor
ve soğukkanlı, esasa yönelik tartışmayı zorluyor. O nedenle şimdi »ne yapmalı«
sorusuna yanıt aramak gerekiyor.
Ancak bunu yapmadan önce bir
noktanın altı çizilmeli: Tartışmalarda »Kürt kurumlarının taşkınlık yapan
gençleri kontrol altına almaları gerekliydi« veya »mitingin amacını aşan
sloganlar atılmamalıydı« gibi bazı eleştiriler dile getiriliyor. Maalesef
önemli bir sosyolojik gerçek bu şekilde göz ardı ediliyor: Kürt gençleri öfkeli
ve onların öfkesini demokratik alana kanalize edebilecek yegâne örgüt olan PKK
F. Almanya’da yasaklı. Kürt gençleri bilhassa F. Alman devleti tarafından
bilinçli olarak kriminalize ediliyorlar, »terörist« damgasını yiyorlar ve
kovuşturmalara uğratılıyorlar. Bu koşullar altında ne NAV-DEM’in, ne de
yöneticilerinin Kürt gençlerini »kontrol altına alabilme« şansları var. Ki,
zaten kimsenin kimseyi »kontrol altına alması« doğru bir şey değildir.
İkincisi, atılan sloganların doğrudan demokratikleşme ile bağlantılı olmasıdır.
Tüm diğer siyasî tutuklular gibi, Abdullah Öcalan’ın da serbest bırakılması ve
PKK yasağının kaldırılması talebi, demokratik ve meşru bir taleptir. Demokratik
ve meşru taleplerin dile getirilmesinin engellenmesidir asıl antidemokratik
olan. Bu gerçeklere bakmamak, yani Kürt sorununun barışçıl, adil ve demokratik
çözümü gerçekleşmeden, ne Türkiye’de, ne de Avrupa’da gerçek bir demokratikleşme
olamayacağı gerçeğine bakmamak, hiç bir şeyi değiştirmez. Tam aksine, Alevi
toplumunun özgürlüğünü ve eşit haklar taleplerini savunanlar, bu gerçekleri
kabullenmeli ve demokratik talepleri kendileri dile getirmelidirler. O açıdan,
faşizme karşı, özgürlükler ve demokratikleşme için düzenlenen bir mitingde
slogan ve bayrak yasağı da, Türk bayrağı taşıyan bir insanın tartaklanması da
kabul edilebilir yaklaşımlar değildir.
Aynı şekilde bu tartışmayı fırsat
görüp, ya Alevi düşmanlığını, ya da Kürt düşmanlığını körükleyenlere tahammül
edilmemelidir. Örgütlerin yöneticilerini, haklı ya da haksız olsun, eleştirmek,
ayrımcı ve düşmanca söylemlere müsaade anlamına gelmez. Kaldı ki, AABF
yönetimini eleştirmemiz, Alevi toplumunun karşısında durduğumuz anlamına da
gelmemektedir. Bilinmelidir ki, komünistler, sosyalistler, devrimciler, hatta
»aşırı« diye lanse edilen Kürt gençleri dahi, Alevilere ve Cem evlerine yönelik
faşist saldırılar söz konusu olduğunda, onlara sahip çıkmak, korumak için ilk
gidecek ve en son ayrılacak olanlardır. Komünistler, sosyalistler ve
devrimciler nasıl Kürt halkının özgürlük ve eşit haklar taleplerini
savunuyorlarsa, aynı şekilde de her daim Alevilerin özgürlük ve eşit haklar
taleplerini savunmaya devam edeceklerdir. Kürt Özgürlük Hareketinin de bu
ilkesel pozisyonda durduğunun tanığıyız.
Esasa gelirsek, evet, şimdi ne
yapmalı? Öncelikle Demokratik Güç Birliği Platformu bileşenleri kendi
aralarında ve elbette AABF/AABK temsilcileriyle konuyu tartışmalı, eleştiri ve
özeleştiri mekanizmasını çalıştırmalıdırlar. Aldığımız haberlere göre, böylesi
bir toplantı çağrısı yapılmış durumda ve tüm bileşenlerin ortaklaşma ruhu
içerisinde bu sorunu tartışıp, sonuca bağlayacaklarına inandığımızı
belirtmeliyiz. Bununla birlikte yürütülen tartışmalar içerisinde bizleri
birleştiren ve ayıran noktaları açığa kavuşturmaktan da çekinmemeliyiz. Bu
sadece kurumların değil, Türkiye ve Kürdistan kökenli demokratik kamuoyunun ve
özgür basının da bir görevidir.
Yaptığımız eleştirilerin, kimi
yöneticiler tarafından Demokratik Güç Birliği Platformundan ayrılmak için bir
gerekçe olarak kullanılacağına dair duyumlar almaktayız. Zaten gönülsüz
katılıp, her zaman farklı gerekçelerle uzak kalanların böyle davranacaklarından
şüphe duymuyoruz doğrusu. Ancak, Alevi hareketini Alevi kurumlarının bazı
yöneticileri ile sınırlandırmadığımız da bilinmeli. Aynı şekilde bahsettiğimiz
yöneticiler de Alevi kurumlarını kendilerine ait mekanlar olarak
görmemelidirler. Alevi hareketinde ayyuka çıkmış bir çatlak var ve Köln’den
sonra bu çatlağın daha da büyümesi söz konusu. O nedenle en başta Alevi
hareketinde yöneticilik yapanların bu çatlağın kapatılması için uğraş vermeleri
gerekmektedir. Bu uğraşlarında onlara destek olacağımız da bilinmelidir.
Çağrımız, devrimci-demokratik
Alevileredir: Örgütünüze sahip çıkın. Demokratik kitle örgütü vasfını kaybetmesine
izin vermeyin. Faşizme, savaşa ve ayrımcılıklara karşı, barış, demokratikleşme
ve eşit haklar için verilmesi gereken mücadelenin geniş kesimlerin
ortaklaştığı, ortak talepler çerçevesinde ortak savaşım ile olanaklı olduğunun
bilinciyle, bugüne kadar sürdürülmüş olan güç birliklerini güçlendirmek için
uğraş verin. Herhangi bir partinin kuyruğuna takılmak veya »aman Alman
devletinin verdiği proje paraları tehlikeye düşer« kaygısıyla Konformist
çizgiye düşmek, en başta Alevi toplumunun aleyhine olacaktır. Ortaklaşma ve
birleşik mücadele ise, tüm ezilen ve sömürülenlerin lehinedir.
Biz komünistlerin, sosyalistlerin
ve devrimcilerin görevleri ise hâlâ aynıdır: Kürt halkının ve Alevilerin
özgürlük ve eşit haklar mücadelesi ile, tüm Türkiye halklarının şeriatçı dinsel
gericiliğe karşı, ırkçılığa, faşizme karşı, işçi sınıfı ile tüm emekçi
halkların sömürülmesine karşı mücadelenin bir potada birleştirilmesi için uğraş
vermek. Bunun için ortak platformları güçlendirmek, meclisleri, konseyleri,
ortak demokratik ve kitlesel yapılarını oluşturmak, var olanların daha da
genişlemesini sağlamak en başta biz komünistlerin, sosyalistlerin ve
devrimcilerin görevidir. Ne kadar güdük olursa olsun, ne kadar hata yapılmış
olursa olsun, Demokratik Güç Birliği Platformunu genişletmek, Alevi
kurumlarının bu platformun organik bir parçası olarak mücadeleye katılmalarını
sağlamak da bizlerin görevidir. Tüm eleştirilerimize rağmen bizler gene Alevi
kurumlarına sahip çıkacağız, Alevi veya Sünni olsun, Kürt, Türk veya başka
kökenden olsun, tüm dernekler ve inanç kurumlarında yer alacak, kitlelerin
içinde ve onlarla birlikte çalışacağız. Komünistlerin, sosyalistlerin ve
devrimcilerin varlık nedeni barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesi, daha iyi,
daha eşit bir dünyayı kurma sevdasıdır. Bu bilinçle, aşağıdan yukarıya, yaşamın
her alanında özverili davranmak, ortak mücadeleyi örmek, başta Aleviler ve Kürt
halkı olmak üzere, tüm ezilen ve sömürülenlere karşı boynumuzun borcudur.