Yunanistan’daki toplumsal olaylar ve AB egemenlerinin kriz karşısında aldıkları tavırlar, Almanya’daki önemli bir konuyu haber sıralamasında hayli geriye itti. Oysa 9 Mayıs 2010 Pazar günü yapılacak olan Kuzeyren-Vesfalya Eyalet Parlamentosu Seçimleri, Almanya politikasını doğrudan etkileyecek öneme sahip. Buna rağmen yaygın medya seçimleri neredeyse es geçiyor.
Aslına bakılırsa her zaman yaptığını yapmaktan da geri kalmıyor: anketlerin, yüzde 6 ila 7 arasında oy alarak ilk kez Eyalet Parlamentosu’na gireceğini dikkat çektikleri DIE LINKE partisini küçük tutabilmek için propaganda mekanizması son hızıyla çalıştırılıyor. Benzer bir kampanyayı Hessen ve Aşağı Saksonya seçimlerinde de görmüştük: yaygın medya her iki seçimde DIE LINKE’nin en fazla yüzde 3 oy alabileceğini öne sürmüş, ama seçim günü barajı aşan DIE LINKE, kampanyayı oylarıyla yalanlamıştı.
9 Mayıs akşamı da yaygın medyanın yalanlarının ortaya çıkacağından şüphem yok. Seçimin en önemli sonucunun şimdiden belli olduğunu söylersem, yanlış yapmış olmam: DIE LINKE Eyalet Parlamentosu’na girerek hem eyaletteki çoğunlukların değişmesine, hem de muhafazakâr-liberal Federal Hükümet’in Eyaletler Meclisi’ndeki çoğunluğu kaybetmesine neden olacak. Artı, Almanya’nın geleneksel dört partili parlamenter sisteminin kalıcı olarak değiştiği kanıtlanmış olacak.
Seçimin şimdiden kesin olan sonuçları bunlar. Anketlere göre kesin gözüyle bakılan diğer bir sonuç ise, iktidardaki CDU-FDP Hükümeti’nin alaşağı edilmesi. Başbakan Jürgen Rüttgers bu nedenle uzun zamandan beri Yeşiller ile flört ediyor zaten. Eyaleti iyi tanıyan gözlemciler, seçimlerden sonra iki iktidar olasılığından bahsediyorlar. CDU ve Yeşiller’in koalisyon kurması en büyük olasılık olarak gözüküyor. Liberallerin beklenen zayıflığı karşısında sermaye çevrelerinin en fazla işine gelen böylesi bir koalisyon. İkinci olasılık ise CDU’nun sosyaldemokratlarla büyük koalisyona girmesi. Ama bunun için SPD’nin alacağı oy oranı önemli olacak.
Büyük koalisyon da sermayenin işine gelecek, çünkü Kuzeyren-Vesfalya sosyaldemokratları oldum olası büyük enerji tekelleri, kömür, kimya ve çelik sanayicileri ile – deyim yerindeyse – »kanka«dırlar. Önemli bir çok sosyaldemokrat uzun süredir bu tekellerin ya yönetim kurullarına, ya da denetleme kurullarına üyeler. Ayrıca enerji, kömür üretimi ve kimya sanayii politikalarında CDU ve SPD’nin programatik yaklaşımları neredeyse birbirinin ikizi gibi.
Bu açıdan bakıldığında, hangi olasılık gerçekleşirse gerçekleşsin, her halükârda iktidara sermaye yanlısı ve neoliberal politikaları öncelleyen bir hükümetin geleceği söylenebilir. Kanımca, seçimlerin şimdiden kesin olan bir diğer sonucu da bu olacak. Çünkü aritmetik olarak parlamentoya bir »sol« çoğunluğun seçilmesi söz konusu olsa da, DIE LINKE’nin SPD ve Yeşiller ile bir koalisyon oluşturması olanaksız görülüyor. Hem SPD ve Yeşiller »Kırmızı-Kızıl-Yeşil-Koalisyona« karşı çıktıklarını açıkladılar, hem de DIE LINKE iktidara ortak olmak için SPD ve Yeşiller’in kabul edemeyeceği önkoşullar öne sürdü. Her ne kadar DIE LINKE’nin önkoşulları, SPD ve Yeşiller’in bir zamanlar savundukları, hatta programlarında kökleştirdikleri politikalar olsa da, esiri oldukları neoliberal anlayış »sol« çoğunluğun iktidarı oluşturmasını engellemekte.
Bence, bugünkü koşullar altında DIE LINKE’nin muhalefette kalarak etkisini artırması çok daha doğru olacak. Gerek Federal Parlamento seçimleri, gerekse de diğer eyaletlerdeki seçimler DIE LINKE’nin muhalefette güçlendiğini ve ülke düzeyindeki politik değişikliklerin tetikleyicisi olduğunu kanıtladı. Bununla birlikte parlamenter ve parlamento dışı muhalefetin birbiriyle uyumlu hâle getirilmesi ve mücadelelerin birleştirilmesi, neoliberalizme karşı olan toplumsal direnci güçlendirmektedir. Bu nedenle esaslı bir politika değişikliği için oyların DIE LINKE’ye verilmesi giderek daha çok önem kazanmakta.
9 Mayıs’ta, bu bağlamda Sol’a oy vermek için bir fırsat daha doğacak. DIE LINKE’nin Hamide Akbayır, Ali Atalan, Zeynep Biçici ve Özlem Demirel gibi sosyalistleri aday göstermesi ise, özellikle göçmenlerin oy vermelerini gerekli kılan ayrı bir nedendir. Kuzeyren-Vesfalya’daki göçmenlere hatırlatmakta yarar var.