Arap dünyasındaki ayaklanmalar karşısında çekingen davranan ABD ve AB, Libya söz konusu olunca farklı bir tavır almaya başladılar. Israil’in defalarca işlediği bariz savaş suçlarına karşı BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarını her defasında veto eden ABD, birdenbire Kaddafi Rejimi’ne karşı çıkartılan bir açıklamayı onaylayıverdi.
Kimi gözlemciler bunun yeni bir savaşın habercisi olabileceğini söylüyorlar. Emperyalist güçlerin Libya üzerinden Arap dünyasına müdahaleye hazırlandıkları pek yabana atılacak bir iddia değil. Böylesi bir olasılıktan bahsedenler de, sadece benim gibi uslanmaz sosyalistler değil. Yaygın medyanın haber ve yorumlarına baktığımızda, önümüzdeki haftaların hareketli geçeceğini tahmin edebiliriz.
Tahmini doğrulayan bir haberi El Cezire kanalı verdi: 22 Şubat 2011 sabahı kanala bir demeç veren Britanya eski dışişleri bakanı Lord David Owen, BM Güvenlik Konseyi’nin »acilen olağanüstü toplanıp, Libya’daki durumun dünya barışını tehdit ettiğini tespit etmesi ve Libya hava sahasında uçuş yasağını getirmesini« önerdi.
Öneri sadece hükümet çevrelerinde değil, yaygın medyada ve bizzat DIE LINKE gibi sol partiler arasında da tartışılıyor. Kaddafi Rejimi’nin uyguladığı şiddet, »Batı’nın insancıl müdahalesi« için yeterli bir gerekçe olarak görülüyor. DIE LINKE dış politika sözcülerinden Wolfgang Gehrcke, televizyon ekranlarında şahit olduğumuz vahşî sahnelerden etkilenmiş olacak, »Güvenlik Konseyi’nin halkın yardımına koşmak için uluslararası bir müdahaleyi kararlaştırmasını ve Almanya’nın inisyatif almasını« talep ediyor.
Soldan böylesi bir talebin gelmesi üzerine yazacak çok şey olsa da, yazıyı söz konusu öneriyle sınırlayalım. Öncelikle öneriye, geçmişteki örnekleriyle bakmak gerekiyor. O zaman, ne denli tehlikeli bir adımla karşı karşıya olunduğu görülebilir. Çünkü BM’in Libya hava sahasında uçuş yasağını uygulayabilecek (askerî) yaptırım gücü yok. Bu da NATO’nun devreye girmesine neden olacak, ki Lord Owen tam da bunu öneriyor.
BM tarihinde uçuş yasağı sadece iki kez uygulandı: 1991’de Kuzey Irak’da ve 1993’de Bosna-Hersek’de. Anımsayacaksınızdır, her ikisi de askerî işgalle sonuçlanmıştı. Libya’da ise yeni bir savaşın çıkması fazlasıyla olası. Çünkü uçuş yasağı ancak NATO güçlerinin saldırısıyla uygulanabilecek. Buna da, her ne kadar bölünmüş olsa da, savunma gücü pek hafife alınmayacak olan Libya ordusunun karşılık vermemesi beklenemez.
24 Şubat tarihli FAZ gazetesinin bildirdiğine göre 2.205 modern tanka, 2.421 topa, 685 rokete, 356 savaş jetine, 35 saldırı helikopterine ve küçük sayılamayacak bir donanmaya sahip olan Libya ordusunun önemli bir kesimi Kaddafi’nin emri altında ve hâlâ sert direniş gösterebilecek yetiye sahip. Bu nedenle uçuş yasağı kararı, bir savaş kararına eşit sayılmalıdır.
ABD ve AB’nin bıçakları bilemesinin ardında iki temel neden yatıyor: Birincisi, Libya toplam 44 milyar varillik petrol rezervi ile Kuzey Afrika’nın en büyük petrol kaynağına sahip olan bir ülke. Gerçi günlük 1,6 milyon varillik petrol üretiminin yüzde 75’ini devlete ait olan National Oil Company sağlıyor, ama başta Italyan ENI tekeli olmak üzere, Repsol (Ispanya), BP, Royal Dutch Shell; OMV (Avusturya), Statoil (Norveç) ve Alman RWE tekelleri Libya’da pazarı paylaşıyorlar. Rus tekeli Gazprom ise ENI ile ortaklık antlaşmasını imzaladı. Libya, petrol gelirleri sayesinde Afrika Birliği’nin en önemli finansörü. Kısacası, Libya’nın petrol kuyularına hakim olan, Afrika’da büyük bir etki alanına sahip olacaktır.
Diğer yandan, ikincisi, olası bir NATO müdahalesi Arap dünyasındaki gelişmelerin yönünü değiştirme olanağını yaratacaktır. Olası bir savaşın gölgesi altında Arap dünyasındaki muhalif güçlerin »istenmeyen« kesimlerinin sesi daha rahat kesilebilecek ve savaş denizine dönüşen Akdeniz, kaçak mültecilerin Avrupa’ya ulaşmalarını engelleyecektir. Olası bir NATO müdahalesine ilk destek çıkacak olan ordunun, Mısır ordusu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunun da Mısır’ın demokratikleşmesi açısından ne gibi bir etkisi olacağını artık siz düşünün.
Olası bir müdahalenin Libya’daki protestoculara bir şey kazandırmayacağı belli. Müdahale gerçekleşene kadar ya aşiretlerin yardımıyla Kaddafi alaşağı edilecektir, ya da Kaddafi’ye sadık ordu birlikleri tarihe geçebilecek bir kırımı gerçekleştireceklerdir. Ama bir NATO müdahalesi her halükârda Arap dünyasındaki kalkışmaların Batı aleyhine sonuçlanmasını – tamamen önleyemese de – büyük ölçüde engelleyecektir.
Sözün kısası, emperyalizm bir kez daha ortalığı kan gölüne çevirmeye hazırlanmaktadır. Bu sefer Türkiye de işin içinde olursa, pek şaşırmamak gerekir.